'Ama'larla dolu bir yıl geride kaldı
'Ama'larla dolu bir yıl geride kaldı
İş hayatında ne şirketler ne bankalar hedeflerini tutturabildi; yatırım planları istenilen ölçekte hayata geçirilemedi.
2025’e girerken çok daha iyi bir yıl bekliyorduk. Ekonomide pek çok gösterge 2024’e kıyasla daha olumlu bir zemine işaret ediyordu. Ama ağırlıklı olarak siyasetten kaynaklanan oynaklığın da etkisiyle yıl, beklentilerin gerisinde kaldı. Tek cümleyle özetlemek gerekirse, 2025 “ama’sı bol bir yıldı.” Neredeyse tüm göstergelerde aynı tabloyla karşılaştık.
- Enflasyon, yıl sonunda geçen seneye göre yaklaşık 14 puan geriledi. Ama 2024 sonunda açıklanan 2025 Orta Vadeli Program (OVP) hedefinin oldukça üzerinde kaldı. Hedefler tutmadı. Venezuela, Sudan ve İran’dan sonra; Arjantin ve Haiti ile birlikte yüzde 31 küsurluk enflasyon oranımızla dünyada en yüksek enflasyona sahip dördüncü ülke olduk.
- Türkiye ekonomisi her şeye rağmen yaklaşık yüzde 3,5 büyüdü. Ama bu oran hâlâ Türkiye’nin potansiyel büyüme hızının altında. Geçen hafta İSO Başkanı Erdal Bahçıvan’ın da vurguladığı gibi, büyüme OVP tahminlerinin üzerinde olsa da ekonominin gerçek potansiyelini yansıtmaktan uzak.
- Ekim ayı itibarıyla bu yıl 92 bin kişilik ek istihdam yaratıldı. Ama işgücündeki artış 99 bin kişi olduğu için işsizlik oranı değişmeyerek yüzde 8,5’te kaldı. İşsizlik oranı tek hanede görünüyor ama geniş tanımlı işsizlik yüzde 30’a yakın seyrediyor. Yani sorun devam ediyor.
- Küresel ticarette artan korumacılık eğilimlerine ve zayıf dış talebe rağmen ihracatta yükseliş eğilimi 2025’te de sürdü. Kasım itibarıyla yıllıklandırılmış ihracat 270,6 milyar dolara ulaştı. Ama bu artış büyük ölçüde 4–5 sektörle sınırlı kaldı. Diğer sektörlerde ya çok sınırlı artışlar görüldü ya da yatay seyir ve gerileme yaşandı. İthalat ise ihracattan daha hızlı arttı; bu nedenle dış ticaret açığı genişledi.
- Cari işlemler açığı, GSYH’ye oranla yüzde 1,4–1,5 seviyesinde kalarak sürdürülebilir bir görünüm sundu. Bu olumlu bir gelişme. Ama konjonktürel. Yapısal bir iyileşmeden henüz söz edemeyiz. Yüksek enerji ithalatı, ara malı bağımlılığı ve iç talebe duyarlı ithalat yapısı ekonomideki kırılganlığı koruyor. Üstelik açığın kısa vadeli ve portföy ağırlıklı sermaye girişleriyle finanse edilmesi bu kırılganlığı daha da artırıyor.
- Kasım ayı verilerine göre bütçe açığı, yıllıklandırılmış bazda geçen yıla kıyasla 177 milyar lira daha düşük gerçekleşti. Bir yıl önce 837 milyar liralık faiz dışı açık varken, bu yıl kasım itibarıyla 19 milyar liralık faiz dışı fazla verildi. Ama bütçe açığının GSYH’ye oranı hala yüzde 3,5 dolayında ve bu oran yüksek. Üstelik deprem harcamalarının bir kısmının yılın son aylarında tahakkuk etmesiyle aralık ayında açık daha da artabilir.
- Merkez Bankası politika faizini geçen yıl sonuna göre 9,5 puan indirdi. Ama kredi sınırlamaları nedeniyle bu düşüş ticari kredi maliyetlerine yeterince yansımadı. Faizler geriledi ama iş dünyası hala yüksek finansman maliyetlerinden ve krediye erişim zorluğundan şikayetçi.
Özetle, 2025’i 2024 ile kıyasladığımızda daha olumlu göstergeler görüyoruz. Ama bu tablo, yıl başında açıklanan hedef ve tahminlerin belirgin biçimde gerisinde. İş hayatında ise ne şirketler ne bankalar hedeflerini tutturabildi; yatırım planları istenilen ölçekte hayata geçirilemedi. Kırılganlıkların azalarak da olsa sürdüğü bu ortamda Türkiye, doğrudan yabancı sermaye çekmekte zorlandı.
Oysa Türkiye’nin önünde seçimsiz geçecek değerli bir dönem ve kaçırılmaması gereken bir fırsat penceresi vardı. Ama kapsayıcı ve yüksek büyümenin, sürdürülebilir bir cari dengenin, güçlü bir işgücü piyasasının, sağlam bir mali yapının ve makul bir enflasyonun bir arada olduğu ekonomik tabloya ulaşma umutları bir kez daha ertelenmiş oldu.