Ateş çemberindeki Türkiye: İçeride birlik olmazsa direnç de olmaz
Dünya, köklü bir düzen değişikliğinin sancılarını yaşıyor. Sadece güç dengeleri değil, değerler sistemi, yönetim biçimleri ve hatta yaşam tarzları yeniden yazılıyor. Bu değişim rüzgârlarının merkezlerinden biri, hiç kuşkusuz Türkiye’nin de dahil olduğu Avrasya ve Ortadoğu hattı.
Dünya, köklü bir düzen değişikliğinin sancılarını yaşıyor. Sadece güç dengeleri değil, değerler sistemi, yönetim biçimleri ve hatta yaşam tarzları yeniden yazılıyor. Bu değişim rüzgârlarının merkezlerinden biri, hiç kuşkusuz Türkiye’nin de dahil olduğu Avrasya ve Ortadoğu hattı.
20 Mayıs 2025, 08:00
Küresel enerji, güvenlik, ticaret ve demografi merkezlerinin bu bölgeye kaydığı bir dönemde, Türkiye’nin bu değişimde nasıl bir rol üstleneceği, içerideki duruşuyla doğrudan bağlantılı olacak. Bugün Türkiye, dışarıda yanmakta olan bir jeopolitik ateş çemberinin, içeride ise toplumsal kutuplaşma, kurumsal yıpranma ve ekonomik kırılganlık sarmalının ortasında duruyor. Böyle bir ortamda içeride birlik sağlanmadan dışarıda etkili olmak mümkün değil. Dış politikada prestij, içeride meşruiyetle başlar. Direnç, birlikten doğar.
Çevremiz alev alev: Türkiye’nin jeopolitik kapanı
Son on yılda Türkiye’nin çevresi istikrarlı bölge olmaktan çıkmış, çatışma alanlarına dönüşmüştür. Artık üç kıtanın kavşağında bulunmak, yalnızca fırsat değil, büyük bir risk de barındırıyor:
• Kuzeyde, Rusya-Ukrayna savaşı yalnızca bir bölgesel kriz değil, Karadeniz güvenliğini derinden sarsan bir jeopolitik kırılmadır. Türkiye, hem NATO üyesi hem de Rusya ile ekonomik ilişkileri olan bir ülke olarak bu çatışmanın tam merkezinde.
• Doğuda, Güney Kafkasya’da Azerbaycan-Ermenistan hattında yeniden ısınan gerilim, Türkiye’nin doğrudan angaje olduğu Türk Devletleri coğrafyasının güvenliğini tehdit ediyor.
• Güneyde, Gazze savaşı, Suriye’de donmuş iç savaşın çözülmemesi ve Lübnan’daki siyasi çöküş, Türkiye’nin sınır güvenliği ve göç politikası üzerinde yoğun baskı yaratıyor.
• İran’da, toplumsal huzursuzluk artıyor. Rejim içten içe çözülüyor. Eğer İran’da ani bir rejim değişimi yaşanırsa, Türkiye milyonlarca mülteci, istikrarsız sınırlar ve doğrudan etkilenebileceği bir enerji kriziyle yüzleşebilir.
Tüm bu gelişmeler, Türkiye’yi bir seçim noktasına getiriyor: Ya bu krizi fırsata çevirip bölgesel güç kimliğini tahkim edecek, ya da kendi içine kapanıp çöküşe sürüklenecek.
İçeride sessiz bir aşınma: Toplumsal dayanıklılık tehlikede
Ne yazık ki Türkiye, dışarıda bu kadar yoğun bir jeopolitik kuşatma altındayken içeride giderek derinleşen bir toplumsal aşınma yaşıyor. Birbirinden kopmuş, farklı hakikatlerde yaşayan, farklı televizyonlar izleyen, farklı adalet anlayışlarına sahip sosyal kümeler oluşmuş durumda.
Toplumda dinci-laik, Türk-Kürt, Alevi-Sünni, seküler-muhafazakâr, kentli-taşralı gibi fay hatları genişliyor. Her biri ayrı kutuplara savrulmuş durumda. Bu sosyolojik dağınıklık, kriz zamanlarında en büyük güvenlik zaafına dönüşür. Çünkü içeride toplumsal mutabakatı olmayan bir ülke, dışarıda hiçbir müttefikle kalıcı işbirliği kuramaz. Bu nedenle bugünkü asıl “beka” sorunumuz, askeri değil; siyasal akıl ve toplumsal bağların zayıflamasıdır.
