Avantaj sandığın, dezavantajın olabilir
Başarı, çoğu zaman sahip olduklarımızdan değil, yoklukla verdiğimiz mücadeleden doğar. Hayat, iş dünyası ve tarih avantaj gibi görünen unsurların nasıl köstek olabildiğini, dezavantaj gibi görünen koşulların ise insanı, kurumları ve toplumları nasıl dönüştürdüğünü defalarca gösterdi. Gerçek gelişim konfor alanından çıkıp eksiklerden güç devşirebilenlerin elindedir.
Başarı, çoğu zaman sahip olduklarımızdan değil, yoklukla verdiğimiz mücadeleden doğar. Hayat, iş dünyası ve tarih avantaj gibi görünen unsurların nasıl köstek olabildiğini, dezavantaj gibi görünen koşulların ise insanı, kurumları ve toplumları nasıl dönüştürdüğünü defalarca gösterdi. Gerçek gelişim konfor alanından çıkıp eksiklerden güç devşirebilenlerin elindedir.
Hayat, çoğu zaman paradokslarla yürür.
Güçlü görünen tökezler, zayıf sanılan yükselir.
Avantaj gibi görünen şey, aslında görünmez bir zincir olabilir.
Başarılı olmak için avantajlı olmanın şart olduğuna inanıyoruz. Oysa gerçek hayat, iş dünyası ve tarih, tam tersini söyleyen örneklerle dolu. Çünkü bazı avantajlar, insana yol açmak yerine yolunu tıkar. Risk alma cesaretini törpüler, konfor alanına hapseder.
Güzellik, zenginlik ve başarı aldatmacası
Yakışıklı bir adamla güzel bir kadının ilişkisi dışarıdan kusursuz görünür. Ama bu çiftler, dış görünüşe fazla yatırım yaparken duygusal bağ, iletişim ve ortak hedef gibi ilişkilerin temel taşlarını ihmal eder. Parıltılı bir başlangıç, zamanla sessiz bir kopuşa dönüşür.
Okul birincileri, iş hayatında çoğu zaman “hayatın sınavında” sınıfta kalır. Ezber gücü, teori bilgisi, not ortalaması… Bunlar gerçek hayatın değişkenlerini yönetmeye yetmez. Oysa orta karar başarı gösteren ama sokakta pişen gençler, kriz yönetir, insan okur, hızlı karar alır ve öne geçer.
Zengin ailelerin çocukları, çoğu zaman mücadele etmeyi öğrenemez. Her şey hazırdır. Hayal kurmaya gerek yoktur. Oysa yoksul bir genç, sahip olamadığı her şey için çabalamayı öğrenir. Yol zor olsa da, o yolculuk onu şekillendirir. Elon Musk’ın Güney Afrika’dan ABD’ye uzanan öyküsü, bu dönüşümün en çarpıcı örneklerinden biridir.
Avantaj körlüğü
Avantajlar, zamanla körlük yaratabilir.
İnsan ya da kurum, elindeki güce, bilgiye ya da sermayeye öyle odaklanır ki, bu avantajın artık işe yaramadığını fark edemez. Hâlbuki mücadele azmi, öğrenme arzusu, risk alma cesareti genellikle eksiklikten doğar. Avantajın getirdiği konfor, bu dürtüleri uyuşturur.
Tarihten bir örnek: Osmanlı, “dünyanın en büyük devleti” olduğu özgüveniyle reformları geciktirdi, sanayileşmeyi ıskaladı. Oysa Japonya, aynı dönemde daha mütevazı ama öğrenmeye açık bir akılla hızla ilerledi.
Kodak, dijital fotoğrafı icat ettiği hâlde kendi ürününden korktu, analog dünyaya sıkıştı ve piyasadan silindi. Nokia, mobil telefonun lideriydi ama “biz zaten iyiyiz” diyerek iPhone’un devrimini ciddiye almadı. Bugün her ikisi de teknoloji tarihinin ibret tabloları arasında.
Avrupa Birliği, demokrasi ve refah avantajına yaslandı; ancak göç krizi, eşitsizlik ve aşırı sağ yükselişi karşısında savunmasız kaldı.
Bugünün Türkiye’sinde memur çocukları garanti işlere yönlendirilirken; esnaf çocukları erken yaşta ticareti, müşteri ilişkisini, dijital pazarlamayı öğreniyor. E-ticaretin parlayan yıldızları, çoğu zaman avantajsız görünen bu gençler arasından çıkıyor.