Brigitte Bardot sinemasında sofralar
Brigitte Bardot’nun filmlerinde yemek hiçbir zaman başrolde değildir ama her zaman sahnededir. Fransız sinemasının ikonik yıldızının filmlerinde sofralar, mutfaklar ve içkiler; arzunun, özgürlüğün ve gündelik hayatın sessiz tanıkları olarak karşımıza çıkar.
1950’ler ve 1960’lar Fransız sinemasında yemek, bugünkü gibi uzun planlarla ya da tarif estetiğiyle sunulmazdı. Brigitte Bardot filmlerinde gastronomi daha çok yaşamın akışı içinde, neredeyse fark edilmeden yer alırdı; bir mutfak masası, yarım bırakılmış bir tabak, elde tutulan bir kadeh şarap detayları bolca kullanılırdı.
Özellikle Roger Vadim imzalı filmlerde yemek, evcimenliğin değil; bedensel özgürlüğün ve sınırsızlığın karşısında duran bir düzen sembolü gibiydi.

ET DIEU… CRÉA LA FEMME - 1956
Ve Tanrı Kadını Yarattı, gastronomi açısından bakıldığında oldukça çarpıcıdır. Filmde geleneksel aile yemekleri, düzenli sofralar ve kasaba hayatı; Bardot’nun canlandırdığı Juliette karakterinin özgür ruhuyla sürekli çatışır. Sofralar burada bir “aidiyet” alanıdır. Juliette ise bu alana ait değildir. Yemek sahneleri kısa, huzursuz ve geçicidir. Bu da filmin temel mesajını güçlendirir: Bardot’nun kadını, ev içi düzenle değil, doğayla ve bedenle ilişkilidir.
**ST. TROPEZ, DENİZ ÜRÜNLERİ VE AKDENİZ ESTETİĞİ
**Bardot filmlerinde özellikle St. Tropez ve Güney Fransa mekanlarında geçen sahnelerde, Akdeniz mutfağının izleri arka planda hissedilir. Deniz kenarında içilen beyaz şaraplar, balıkçı kasabalarının sade sofraları ve güneş altında yenilen basit ama taze yemekler.
Bu sahnelerde gastronomi, Fransız mutfağının şatafatlı halinden çok uzaktır. Tam tersine, doğallık ve sadelik ön plandadır. Bardot’nun imajıyla birebir örtüşen bir mutfak anlayışı…

**İÇKİ, SOSYALLİK VE MODERN KADIN İMGESİ
**Bardot filmlerinde dikkat çeken bir diğer unsur da içki kültürüdür. Şarap, şampanya ve bazen sert içkiler; kadın-erkek ilişkilerinin, flörtün ve modern yaşamın bir parçası olarak sunulur. Burada yemek kadar önemli olan şey şudur; kadın artık sadece sofrayı kuran değil, sofrada yer alan bir özne haline gelmiştir. Bu, dönemine göre oldukça radikal bir görsel anlatıdır.
Brigitte Bardot’yu mutfakta yemek yapan bir kadın olarak neredeyse hiç görmeyiz. Onun sinemasında mutfak, üretim alanı değil; geçilip gidilen bir mekandır. Bardot’nun varlığı, yemeği bir “görev” olmaktan çıkarır; yaşamın akışına karışan bir detay haline getirir.