Vakko’nun üçüncü kuşak temsilcisi Can Vitali Hakko, Vakkorama’yı sadece bir mağaza değil Z kuşağının ruhunu yakalayan bir deneyim üssüne dönüştürmeye kararlı.

---

02 Ekim 2025, 08:06 Güncelleme: 02 Ekim 2025, 08:12

Fotoğraf: Ergun Candemir

Can Vitali Hakko’nun kasasında sakladığı özel bir kitap var: Dedesinin onun için imzaladığı “Hayatım Vakko”. Kitap ilk olarak 1997’de Can Hakko doğduktan üç yıl sonra basıldı. Önsözünde, dedesinin kendisine hitaben yazdıkları, bugün Vakkorama’nın Yönetici Direktörlük koltuğuna oturan Hakko’nun liderlik yolculuğunun da pusulası: “Göreyim seni evlat” ile başlayan ve “Beni mahcup etme” ile biten bir paragraf… “Hakko” soyadını taşımak, dışarıdan bakıldığında ışıltılı bir apolet gibi görünse de Can Hakko için bu, ağırlığı hissedilen bir miras. Ancak o bunu yük olarak görmüyor, itici güce dönüştürüyor: “Bu baskıyla birlikte gerçekten iki kat daha fazla çalışarak, sırf soyadımla değil gerçekten ürettiğim fikirlerle ve vizyonumla anılmak istediğimi biliyorum.” 

Vakkorama, Vakko Grubu’nun genç ve dinamik yüzü. Markanın yönetimini, Vakko’nun 40’ıncı yılında babası Cem Hakko’dan devralan Can Vitali Hakko için bu hem kurumsal bir planın parçası hem de son derece doğal bir geçiş. Zira bu sürecin temelleri onun çocukluğunda atılmış. Hafta sonları babasıyla mağaza ziyaretleri, okul tatillerinde Merter’deki fabrikada dedesiyle geçirilen zamanlar... Bir ürünün hayal edilip üretildiği ve müşteriyle buluştuğu o “büyüleyici” dünyaya tanıklık etmek onu cezbetmiş. Okul yıllığında “Büyüyünce ne olmak istersin?” sorusuna pilot, doktor gibi bir yanıt vermek yerine “Vakko’da iş adamı olmak isterim” diyecek kadar. Hakko, o günleri “Çok ufak bir yaşta sanki Vakko’nun üniversitesinden geçmişim gibi hissediyorum” diye özetliyor. Akşam yemeklerinde bile sadece iş konuşulduğunu belirtmeden geçmiyor. 

---