Embriyonik Diyapoz Nedir? Embriyonik Gelişim Neden Durdurulur?
SOURCE:Evrim Ağacı|BY:Alper Kaan Selçukoğlu
Gecikmiş implantasyon olarak da bilinen embriyonik diyapoz (İng:"Embryonic diapause"), bazı memelilerde embriyonun henüz blastosist aşamasındayken gelişimini geçici olarak durdurmasıdır. Bu canlılarda yaşam, döllenme ile doğum arasındaki süreçte kısa bir “bekleme molası” verir.İnsanlarda hamilelik süreci…
Gecikmiş implantasyon olarak da bilinen embriyonik diyapoz (İng:"Embryonic diapause"), bazı memelilerde embriyonun henüz blastosist aşamasındayken gelişimini geçici olarak durdurmasıdır. Bu canlılarda yaşam, döllenme ile doğum arasındaki süreçte kısa bir “bekleme molası” verir.
İnsanlarda hamilelik süreci döllenmeden itibaren yaklaşık dokuz ay boyunca kesintisiz ilerler. Ancak bazı türlerde gelişim belirli bir noktada durabilir ve ancak çevresel ya da fizyolojik koşullar uygun hale geldiğinde yeniden başlar. Üstelik bu duraksama biyolojik bir aksaklık değil; aksine, kurgulanmış bir hayatta kalma taktiğidir.
Peki, bir embriyo gelişimini neden aylarca erteleyebilir? Hangi memeli türleri bu yeteneğe sahiptir ve bu olağanüstü mekanizma evrimsel süreçte onlara nasıl bir avantaj kazandırmıştır?
Tüm Reklamları Kapat
Embriyonik Diyapozun Tarihi
Günümüzde embriyonik diyapozun; ayı, porsuk, fare ve kanguru gibi çeşitli keseliler de dahil olmak üzere 130’dan fazla memeli türünde görüldüğü biliyoruz.[1] Ancak bu olgu ilk kez karacalar (Capreolus capreolus) üzerinde yapılan gözlemlerle tanımlandı.[2]
19. yüzyılın ortalarında, Avrupa’daki avcılar karacaların çiftleşme dönemi ile doğum zamanları arasında bir uyumsuzluk fark ettiler. Kuzey Yarımküre’de Ağustos ayında çiftleşen bu hayvanlarda, Ocak ayına kadar rahimde gelişmekte olan bir embriyo görülmüyordu. Çiftleşmeden aylar sonra bile embriyonun görünmemesi, gelişimin sanki “beklemeye alınmış” olduğunu düşündürdü.
Bu olağan dışı gecikme, başta Theodor Ludwig Wilhelm Bischoff gibi araştırmacıların çalışmalarıyla bilimsel olarak doğrulandı. Araştırmacılar, embriyonun büyümesinin belli bir süre neredeyse tamamen durduğunu göstererek, süreci “gecikmiş implantasyon” ya da daha doğru ifadesiyle “embriyonik diyapoz” olarak adlandırdılar.
İlk Bilimsel Keşifler
1854 yılında Bischoff’un 150 karaca üzerinde yürüttüğü titiz incelemeler embriyonun rahimde uzun süre hiçbir gelişim göstermeden bekleyebildiğini kanıtladı. Bu bulgu bilim dünyası için embriyonik gelişimin "bilinçli" bir şekilde duraksayabileceğine dair ilk büyük kanıttı.
Tüm Reklamları Kapat
İlerleyen yıllarda yapılan çalışmalar, bu duraklamanın süresinin türden türe ne kadar büyük farklılıklar gösterdiğini ortaya koydu. Karacalarda 4-5 ayı bulan bu süreç bazı memelilerde sadece birkaç günle sınırlıydı. 19. yüzyılın sonlarına doğru Avrasya porsuğunun (Meles meles) üreme döngüsü belgelendiğinde bu canlıların embriyolarını tam 6 ay boyunca rahimde beklettiği anlaşıldı.[3]
20. yüzyılın ortalarına gelindiğinde diyapoz listesi, Amerikan porsuğu ve dokuz bantlı armadillo gibi türlerle genişlemeye devam etti. Ancak asıl kırılma noktası 1950’lerin sonunda yaşandı: Araştırmacılar diyapozun yalnızca genetik bir program olmadığını; gün ışığı süresi ve sıcaklık gibi çevresel değişkenlerin bu süreci doğrudan tetiklediğini keşfettiler.[4] Bu keşifle birlikte diyapoz, doğanın çevreyle uyumlu, esnek bir üreme stratejisi olarak görülmeye başlandı.
Gün geçtikçe embriyonik diyapoz gösterdiği bilinen canlı sayısı artıyordu. Özellikle etçil memeliler arasında bu olgunun oldukça yaygın olduğu anlaşıldı. Sansargillerden Amerikan sansarının yaklaşık dokuz ay, samurun yedi aya yakın, vizonun ise yaklaşık bir buçuk ay süren diyapoza sahip olduğu görüldü.
Ayılar da benzer bir strateji izliyordu: siyah ayı, boz ayı ve kutup ayılarında embriyo gelişimi birkaç ay boyunca duraksıyor, yavru ise anne kış uykusundayken doğuyordu. Bu süreli duraksamanın yavrunun doğum zamanını annenin enerji dengesiyle uyumlu hale getirdiği anlaşıldı. Daha yakın dönemde, dev pandada da diyapozun varlığı doğrulandı. Dev pandaların yanı sıra foklar ve deniz aslanları üzerine yapılan çalışmalar, bu canlılar için diyapozun istisna değil, genel bir kural olduğunu gösterdi.
Evrim Ağacı'ndan Mesaj
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
Diyapozun yalnızca kara ve deniz memelileriyle sınırlı kalmadığı zamanla ortaya çıktı. Pek çok yarasa türünde gebelik sırasında gelişimin yavaşladığı ya da tamamen durduğu dönemler belirlendi.[5] Bazılarında implantasyon öncesinde, bazılarında ise implantasyon sonrasında duraksama yaşandığı kaydedildi. Afrika saman renkli meyve yarasında embriyonun diyapoza girdiği saptandı ve aynı türün farklı coğrafi popülasyonları arasında bu duraklama süresinin değiştiği görüldü. Hindistan kısa burunlu meyve yarasasının yılda iki kez gebe kaldığı, ancak bunlardan yalnızca birinde diyapoz gerçekleştiği bildirildi. Bu bulgular, diyapozun ekolojik koşullara uyum sağlayan esnek bir strateji olduğunu ortaya koyuyordu.
Keselilerde ise embriyonik diyapozun varlığı ise daha geç dönemde doğrulandı. En az 37 keselide bu olgunun bulunduğu tespit edildi ve özellikle kangurugillerde neredeyse ailenin genel bir özelliği olduğu görüldü.[6] Ancak 20. yüzyılın ortalarına kadar keselilerdeki diyapozun doğası tam olarak açıklığa kavuşmamıştı. Quokka üzerinde yürütülen çalışmalar araştırmaları yeniden canlandırdı ve tammar valabisi (Notamacropus eugenii) zamanla diyapozun en iyi bilinen modellerinden biri haline geldi. Bu gelişmelerin ardından fare, vizon, tammar wallaby ve karaca gibi türler, mekanizmanın ayrıntılarını anlamak için başlıca referans noktaları oldu.
Mekanizma
Karacalarla başlayan bu gözlemler ve ardından geçen yüzyıl boyunca farklı memelilerde yapılan çalışmalar, diyapozun doğada sandığımızdan çok daha yaygın bir hayatta kalma stratejisi olduğunu kanıtladı. Ancak bu noktada bilim dünyasının zihnindeki asıl soru şuydu: Bir embriyo nasıl oluyor da gelişimini aylarca durdurabiliyor ve sonra hiçbir hasar almadan kaldığı yerden devam edebiliyordu?
Embriyonik diyapoz, biyolojik düzeyde tek bir sabit şablon üzerinden ilerlemek yerine, türlerin doğadaki hayatta kalma ihtiyaçlarına göre şekillenmiş, oldukça çeşitli fiziksel biçimlerde karşımıza çıkar. Bazı memelilerde gelişim, döllenmeden kısa süre sonra ulaştığı ve blastosist adı verilen (embriyonun henüz bir hücre kümesi olduğu o ilk aşama) evrede bütünüyle duraksar. Örneğin kangurugillerde embriyo, zona pellucida olarak bilinen ve adeta koruyucu bir yumurta kabuğu görevi gören glikoprotein kılıfı içerisinde bütünüyle "bekleme moduna" geçer; bu süreçte hücre sayısında hiçbir artış gözlenmez. Fare ve sıçan gibi kemirgenlerde de benzer bir duraklama yaşansa da bu canlılarda embriyo, koruyucu dış kılıfını kaybetmiş (zonasız) halde beklemeyi sürdürür.[7]
Ayılar, foklar ve sansargillerde ise süreç biraz daha farklıdır; burada gelişim tamamen durmaz, ancak embriyo büyüme hızını minimuma indirerek oldukça yavaş bir hızla genişlemeye devam eder. Karacalarda ise gelişim hızı dramatik şekilde düşse de embriyo, bilaminar yani iki farklı hücre katmanından oluşan daha gelişmiş bir yapıya geçmeyi başarır. Bazı yarasa türlerinde ise çok daha ilginç bir durum görülür: Embriyo rahme implantasyon yapmış, yani rahim duvarına sıkıca tutunmuş olmasına rağmen hücrelerin farklı organ ve dokulara dönüşme programı geçici olarak askıya alınır. Bu geniş çeşitlilik diyapozun tek bir ortak genetik kaynaktan gelmediğini; aksine farklı hayvan gruplarının zorlu doğa koşullarına karşı birbirinden bağımsız şekilde geliştirdiği sofistike biyolojik çözümler olduğunu kanıtlamaktadır.
Bu stratejik duraksamanın temel biyolojik işlevi, çiftleşme ile doğum arasındaki doğrudan bağı gevşeterek yavrunun hayatta kalma şansını maksimize etmektir. Bu sayede doğum, annenin enerji bütçesi ve çevresel kaynakların en bol olduğu döneme, yani "en elverişli ekolojik pencereye" taşınır. Ayılarda yavrunun anne kış uykusundayken, metabolizmanın en düşük olduğu evrede doğması bu stratejinin en çarpıcı örneklerinden biridir; küçük ve bakıma muhtaç doğan yavru, baharda gıda kaynakları artınca annesinin artan süt üretimiyle hızla büyür.
Tüm Reklamları Kapat
Deniz memelilerinde doğumun buz örtüsü ve avlanma koşullarıyla senkronize edilmesi, kurak ekosistemlerde ise yağış ve bitki örtüsü artışına denk getirilmesi bu esnekliğin bir sonucudur. Kangurularda ise süreç daha da ileri bir seviyeye taşınmıştır; anne, kesesindeki mevcut yavruyu emzirirken yeni embriyoyu diyapoza alarak "sıralı" bir üreme döngüsü kurar. Kesedeki yavru sütten kesildiği anda rahimdeki embriyo uyanır, bu da annenin aynı yıl içinde birden fazla yavruyu başarıyla yetiştirme potansiyelini artırır.
Diyapozun tetiklenme ve sonlanma süreçleri, türlere göre "laktasyonel" ve "mevsimsel" olmak üzere iki ana düzenleme mekanizması altında incelenir. Laktasyonel diyapozda, emzirme sırasında meydana gelen yoğun emme uyarısı annenin nöroendokrin eksenini baskılar; bu durum yumurtalıktaki gebelik yapılarının etkinliğini azaltarak rahmi "düşük aktivite" moduna sokar ve blastosisti bekletir.
Mevsimsel diyapozda ise süreç her gebelikte standart olarak gerçekleşir ve gün ışığı süresi (fotoperiyot), sıcaklık veya besin mevcudiyeti gibi dışsal ipuçları tarafından yönetilir. Fotoperiyodik bilgiler anne beynindeki zamanlama merkezlerinde işlenerek yumurtalık hormonlarının ritmini ve rahim salgılarını düzenler. Böylece embriyonun askıda kalma süresi, popülasyonun bulunduğu enlem ve ekosistemin döngüleriyle milimetrik bir hassasiyetle uyumlu hale getirilir.
Tüm Reklamları Kapat
Bu şemsiye anlatının altında yatan bireysel esneklik de en az mekanizmanın kendisi kadar önemlidir. Aynı tür içinde bile bireyler arasında diyapoz süresi; anne yaşı, vücut kondisyonu, önceki üreme başarıları ve hatta sosyal hiyerarşi gibi değişkenlere bağlı olarak farklılık gösterebilir. Bu durum diyapozun sadece katı bir takvim ayarı değil, aynı zamanda annenin enerji bütçesine duyarlı bir "sigorta poliçesi" gibi çalıştığını gösterir; koşullar kritik sınırın altına düştüğünde program bekler, yeterlilik sağlandığında ise kaldığı yerden devam eder. Kısacası embriyonik diyapoz; morfolojik durum, ekolojik işlev ve hormonal kontrolün iç içe geçtiği katmanlı bir fenomendir. Bu katmanların nasıl birleşip "beklet, koru ve yeniden başlat" döngüsünü hatasızca yönettiğini anlamak için progesteron, prolaktin ve melatonin gibi hormonal sinyallerin rahim-embriyo iletişimindeki kritik rollerine daha yakından bakmak gerekmektedir.
Sonuç
Diyapoz üzerine yürütülen çalışmalar, günümüzde sadece vahşi yaşamın korunması için değil, üreme sağlığı için de ufuk açıcı ipuçları taşımaktadır. Embriyonun rahim dışında nasıl canlı ve sağlıklı kaldığını, hangi moleküler sinyallerle gelişimini durdurup yeniden başlattığını anlamak; kök hücre araştırmalarından tüp bebek tedavilerine kadar pek çok alanda devrim yaratma potansiyeline sahiptir.