Çevre, rekabet ve gerçekçilik: Avrupa nereye dönüyor?
Çevre, rekabet ve gerçekçilik: Avrupa nereye dönüyor?
KORGÜN ŞENGÜN - ORKİMDER BAŞKANI
Avrupa Komisyonu’nun 10 Aralık 2025’te yayımladığı Environment Omnibus paketi, ilk bakışta teknik bir “basitleştirme” belgesi gibi görünmektedir. Ancak metin dikkatle okunduğunda, bunun yalnızca bir mevzuat sadeleştirmesi olmadığı; Avrupa’nın çevre politikaları ile sanayi politikası arasındaki gerilimi ilk kez bu kadar açık biçimde kabul ettiği yapısal bir dönüm noktasına işaret ettiği anlaşılmaktadır.
Komisyon metin boyunca defalarca aynı vurguyu yapmaktadır: “Environmental standards are not weakened” (Çevre standartları zayıflatılmıyor). Bu tekrar, bir iddia değil, bir savunma refleksidir. Zira raporun tamamı, Avrupa’nın çevre hedeflerinden vazgeçtiğini değil; bu hedeflere ulaşma biçiminin, sanayi üzerinde yarattığı aşırı yükleri artık sürdürülemez bulduğunu göstermektedir.
Bu belge, Avrupa’nın çevreci kimliğini terk ettiğini ilan eden bir metin değildir. Ancak çevre politikalarının, rekabetçilikten ve sanayi gerçekliğinden kopuk biçimde uygulanamayacağını ilk kez bu açıklıkta kabul etmektedir.
Çevre mi, rekabet mi? Avrupa ilk kez bu soruyu yüksek sesle soruyor
Raporun giriş bölümü, önceki çevre belgelerinden belirgin biçimde ayrılmaktadır. Komisyon, çevresel korumanın artık tek başına ele alınamayacağını açıkça ifade etmektedir: “Environmental protection must be secured in a way that enables Europe to rise effectively to the unprecedented geoeconomic, geopolitical and security challenges it faces.”
Bu ifade, çevrenin mutlak ve tartışmasız bir öncelik olmaktan çıkıp; rekabetçilik, stratejik özerklik ve sanayi politikalarıyla birlikte ele alınması gerektiğinin açık bir kabulüdür.
Bu raporu özel kılan temel unsur, belirli düzenlemelerden açıkça vazgeçilmesidir. Önceki yıllarda ‘geliştirilecek’ veya ‘iyileştirilecek’ denilen uygulamalar, bu kez doğrudan etkisiz ve maliyetli bulunarak terk edilmektedir.
- SCIP (Substances of Concern In articles as such or in complex objects), eşyalarda bulunan tehlikeli maddelerin bildirimini amaçlayan bir AB veri tabanıydı. Komisyon bu sistemin geri dönüşümcüler için anlamlı bir fayda üretmediğini ve sanayi üzerinde ciddi idari maliyetler yarattığını kabul ederek yükümlülüğü kaldırmaktadır. Bu ifade, AB çevre literatüründe nadir görülen açıklıkta bir geri değerlendirmedir.
- Komisyon, şirketler için %25, KOBİ’ler için %35 oranında idari yük azaltımı hedeflemektedir. Bu, çevre mevzuatında ilk kez ölçülebilir bir sadeleştirme hedefinin açıkça yazılması anlamına gelmektedir. Bürokrasi artık tolere edilecek bir yan etki değil, doğrudan çözülmesi gereken bir sorun olarak tanımlanmaktadır.
- Çevresel Yönetim Sistemleri (Environmental Management Systems – EMS) tesis bazlı yapıdan şirket bazlı yapıya çekilmekte; bağımsız denetim yükümlülükleri sadeleştirilmektedir. Bu yaklaşım, çevresel gözetimde idealden ziyade uygulanabilirliğin esas alındığını göstermektedir.
- Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreçleri ilk kez açık biçimde rekabetçilik perspektifiyle ele alınmaktadır. Komisyon, uzun ve belirsiz izin süreçlerinin sanayi yatırımlarını geciktirdiğini ve Avrupa’yı yatırım açısından dezavantajlı hale getirdiğini kabul etmektedir.
- Belirli koşullarda idarenin yanıt vermemesi hâlinde projenin onaylanmış sayılması anlamına gelen zımni onay mekanizması, özellikle Almanya gibi güçlü yerel idare ve yargı yapılarına sahip ülkelerde ciddi uygulama sınamaları yaratacaktır.
- Hidrojen ve oksi-yakıt projeleri için izin süreçlerinin kolaylaştırılması, çevre politikasından ziyade sanayi yatırımlarının Avrupa’da tutulmasına yönelik açık bir politika refleksini yansıtmaktadır.
Sonuç: Gecikmiş ama zorunlu bir düzeltme
Bu yön değişiminin Avrupa sanayisinin küresel rekabet gücünü yeniden tesis etmeye yetip yetmeyeceği sorusu orta vadede verilerle görülecektir; ancak mevcut tabloya bakıldığında bunun sınırlı kalacağı şimdiden öngörülebilir. Zira Çin, Avrupa Birliği’nin katlandığı çevresel uyum maliyetleriyle kıyaslanamayacak ölçüde düşük maliyetler altında üretim yapmakta ve bu durum küresel sanayi rekabetinde yapısal ve kalıcı bir asimetri yaratmaktadır. Avrupa Komisyonu’nun Omnibus paketi kapsamında hedeflediği yaklaşık 1 milyar avroluk idari maliyet azaltımı, bu asimetrinin ölçeği dikkate alındığında marjinal bir düzeltmeden öteye geçmemektedir. Draghi Raporu’nun açık biçimde ortaya koyduğu üzere, Avrupa sanayisinin rekabetçiliği sorunu tekil düzenlemelerle değil; enerji maliyetleri, karbon fiyatlaması, yatırım izin süreçleri ve sanayi finansmanı gibi alanlarda eş zamanlı ve daha derin müdahaleler olmaksızın çözülebilecek bir sorun değildir.