Gelecek şekilleri
Gelecek şekilleri
2026, ekonomi programı ve gidişatın yönü açılarından bu yılın bir kopyası olacak gibi görünüyor. Seçimin 2027’den önce olmayacağı varsayımıyla ekonomik göstergelere bakınca bu böyle olacak diyebiliriz. Şu anda ekonomik kriz yok ancak gelir ve servet dağılımında belirgin bozulma var. Ayrıca reel sektörün bazı kesimleri zorlanıyor. Bunun dışında bütçe açığı veya dış açık sorunu yaşanmayacak ve para politikası kademeli faiz indirimleriyle aynen devam edecek. Petrol fiyatlarında 5-10 dolar arası bir düşüş bekleniyor. Emekli ve asgari ücretliye –ki bilindiği gibi asgari ücretin ortalama ücretle farkı çok azaldı- hatırı sayılır bir zam için 2027’yi beklemek gerekecek. “Ev yapımı” şoklar da tükenmişe benziyor. İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla 60 milyar dolara yakın döviz erimesi ve iç-dış borçlanma faizinde 9 puanlık bir artış oldu. Ancak etki çarpanı yapacağını ilk iki ayda yaptı ve yaz aylarında söndü. Rezervler toparladı ve para politikası birkaç aylık bir gecikmeyle yoluna devam etti. Demek ki siyasi şokların etkisi bu kadar oluyor. 2026’da bundan büyük bir sürpriz beklemek için pek bir neden kalmadı. Carry trade avantajı da sürüyor. Enflasyonun hangi ölçüyü, endeksi alırsak alalım düşmekte olduğu ortada. Enflasyonun gerçekte kaç olduğu ayrı kaç olursa olsun düşüyor oluşu ayrı. Sonuçta enflasyon bir hız ve geçmiş yılların enflasyonunun yarattığı alım gücü kaybı –hayat pahalılığı- devam ediyor. Bu sene kademeli faiz indirimi, temkinli bir para politikası ve muhtemelen yüzde 25’in altına inecek bir TÜİK enflasyonu beklenebilir. Büyüme yüzde 3,5 eğilimine yerleşmiş görünüyor ve bu hızda, büyümenin kaynaklarına bakınca, ne dış ne bütçe açığı sorunu yaşanır. Enflasyon yavaş da olsa düşerken büyümenin sabitleşmesi de ilginç.
Peki, nispeten ‘renksiz’ ve krizsiz geçecek 2026’nın hikâyesi ne olabilir? Siyasete odaklanmak için bir fırsat veriyor olması bir faktör olabilir. Dış ve onunla kısmen iç içe geçen yerel siyaset çalkantılı seyredecek. Suriye’de inşaatın başlaması için SDG-Şara anlaşmasının netleşmesi ve hayata geçmeye başlaması gerekiyorsa ve bu konuda hız önemliyse de gerçekçi olursa o iş de hemen çözülecek gibi değil. 2026’nın diğer olayı barış, çözüm, ‘Terörsüz Türkiye’ meselesidir. Günün sonunda DEM iktidarla aynı safta mı duracak yoksa nötr mü kalacak? Bu sene bu konunun netleşmesi gerekecek çünkü erken seçim de anayasa meselesi de buna bağlı. Geçmiş seçim sonuçlarına bakınca, tercihler kökünden değişmezse ki çok zor, DEM olmadan muhalefetin seçim kazanması mümkün değil. CHP’nin DEM anlaşamaz ve muhalefete dönerse onunla zımni ittifak yapamaması, yapamayacak hale gelmesi de elbette iktidarın işine gelir. DEM tabanının dağınık kalması ve tek bir adaya oy vermemesi muhalefetin aleyhine olacağı için bu bile iktidara seçim kazandırmaya yetecektir.
Bu konuyu netleştirelim. Kurumların önemi bir ömür boyu matematiksel iktisat ve analitik sosyal bilimlerde yüksek profil sahibi olan Charles Plott (Caltech) tarafından çok kısa ve veciz bir formülle ifade edilmiş bulunuyor: sonuçlar = kurumlar x tercihler. Sonuçların değişmesi isteniyorsa ya kurumlar ya tercihler (veya net etkinin yönü bir yana bırakılırsa, her ikisi) değişmek durumunda. Kurumları bir tarafa bırakalım çünkü kendi kendilerine düzeltme, deneme-yanılma yoluyla değişmeleri çok zaman alır. Ancak bu ülkede tercihler de inatçıdır. Öyleyse milyonlarca insana bunca yılda oluşturduğunuz ideolojinizi, sembollerinizi, çoğu inandırıcı olmasa da “tarih tezlerinizi” bir kenara atın demenin faydası yoktur. Haliyle DEM tabanının muhalefete oy vermemesi veya ikiye bölünmesi otomatik olarak iktidara seçim kazandırır. İlk defa MHP ve DEM (kısmi) desteğini aynı anda alabilecek olan güç –böyle bir olasılık var ve zayıf bir olasılık değil- seçimi kolayca kazanır. Öyleyse ne olmaktadır? DEM yeni süreçten sonuç çıkmayacağını düşünür ve yeniden muhalefette yer almaya karar verecek gibi olursa onu caydıracak işler yapan CHP’liler kaybetmenin kesin reçetesini yazıyordur. Keza bu yönde yayın yapan muhalif görünümlü kuruluşlar da yeni bir yenilginin taşlarını döşüyordur. Çünkü tercihler sadece gelir ve servet dağılımındaki bozulma nedeniyle değişmeyecektir.