Gölge ekonomiyle savaşmak için önce ışığı büyütmek gerek
Kayıt dışı ekonomiyle mücadele sadece vergi toplamak değildir; bu, aynı zamanda devletin vatandaşına güven vermesiyle mümkündür. Sistemi anlamadan onu düzeltmek mümkün değil. Gölgeyi azaltmak için önce ışığı artırmak gerek. Bu ışık da ancak adaletli, şeffaf ve vatandaşını dinleyen bir yönetimle mümkün olabilir.
Kayıt dışı ekonomiyle mücadele sadece vergi toplamak değildir; bu, aynı zamanda devletin vatandaşına güven vermesiyle mümkündür. Sistemi anlamadan onu düzeltmek mümkün değil. Gölgeyi azaltmak için önce ışığı artırmak gerek. Bu ışık da ancak adaletli, şeffaf ve vatandaşını dinleyen bir yönetimle mümkün olabilir.
Geçtiğimiz aylarda İngiltere’de düzenlenen “Afganistan’ın Geleceği” başlıklı Wilton Park Konferansı'nda, gölge ekonomiyle mücadele konusunu Afganistan örneği üzerinden değerlendirme fırsatım oldu. Ülkenin ekonomisi neredeyse tamamen kayıt dışına taşınmış durumda. Devletin halkla bağı yalnızca sınır kapılarındaki gümrükler ya da yerel milislerin geçici düzenlemeleri üzerinden kurulabiliyor. Vergi toplanamıyor çünkü halkın devlete güveni yok. Kamusal hizmetler neredeyse yok, bürokrasi ise yalnızca kendi çıkarı için çalışıyor.
Dünya Bankası’ndan bir yetkili vergi kurallarının sıkılaştırılmasını önerince, itiraz ettim: “Sakın yapmayın! Vergi toplamak burada Taliban'ı ve yolsuzlukla beslenen bir sistemi ayakta tutmak anlamına gelir. İnsanlar hayatta kalma mücadelesi veriyor. Zaten kıt olan sermayeyi vergiyle tüketmek onları felç eder.”
Bu tartışma sırasında ister istemez Türkiye’ye döndüm. Elbette Türkiye, Afganistan gibi bir “çökme eşiğindeki devlet” değil. Ancak kayıt dışılığın nedenleri, devlet-toplum ilişkisi ve vergi ahlakı açısından bazı benzer tepkiler gözlemleniyor.
Türkiye’de gölge ekonominin boyutları
Türkiye'de kayıt dışı ekonominin milli gelir içindeki payı %30’lara yaklaştı. Vergi gelirlerinin GSYH’ye oranı OECD ortalamasının oldukça altında, sadece yüzde 19 seviyesinde. Oysa bu oran Almanya’da yüzde 39, Fransa’da yüzde 45 civarında. Ülkemizde sadece küçük esnaf değil, avukatlar, doktorlar, sanatçılar, dijital içerik üreticileri gibi birçok grup da resmi sistemin dışında faaliyet gösteriyor.
Peki neden?
Birçok kişi için kayıt dışı çalışmak bilinçli bir tercih değil; sistemden korunma arayışı. Devletin vergiyi nerede ve nasıl kullandığını göremiyorlar. Kayıtlı hale geldiklerinde artan maliyetler nedeniyle rekabet edemeyeceklerini düşünüyorlar. Kayıt dışı olmak, bir tür “hayatta kalma refleksi” halini almış durumda.
Gölge ekonomi bir tepkidir
Bu yaygın kayıt dışılığın temelinde üç ana unsur yatıyor:
1. Devlete güven eksikliği:
"Vergi veriyorum ama yolum yapılmıyor, hastanede sıra bulamıyorum, devlet kapısından torpilsiz geçemiyorum" diyen bir yurttaşın sisteme gönüllü katılımı nasıl beklenebilir?
2. Adaletsiz vergi düzeni:
Asgari ücretliden kuruşu kuruşuna vergi alınırken, yüksek gelirli kesim çeşitli muafiyetlerle vergi yükünden kaçabiliyor. Bu dengesizlik “vergi ahlakı”nı aşındırıyor.
3. Kayıtlı olmanın maliyeti yüksek:
Evinde reçel üreten kadın, sosyal medyadan satış yapan genç, sokak esnafı ya da taksici... Kayıt altına girmek istese de karşılaştığı bürokrasi, mali yükler ve cezasız kalma algısı onu caydırıyor.