İklim değişmiyor mu, geleceğimiz Trump’a mı kaldı?
Dünya kritik bir dönemece yaklaşıyor. Gelecek ay Brezilya’nın Belém kentinde toplanacak COP30, artık yalnızca bir iklim zirvesi değil; insanlığın ortak kaderini belirleyecek bir kırılma noktası. Küresel sıcaklık eşiği fiilen aşıldı, bilim tartışmayı çoktan bitirdi.
Dünya kritik bir dönemece yaklaşıyor. Gelecek ay Brezilya’nın Belém kentinde toplanacak COP30, artık yalnızca bir iklim zirvesi değil; insanlığın ortak kaderini belirleyecek bir kırılma noktası. Küresel sıcaklık eşiği fiilen aşıldı, bilim tartışmayı çoktan bitirdi.
Önümüzdeki ay Brezilya’nın Belém kentinde toplanacak COP30, bir iklim zirvesinden fazlası: dünyanın rotasını yeniden belirleyecek bir eşik.
Bu yazı, o toplantı öncesinde bir ön uyarı olarak kaleme alındı. Çünkü bir kez daha sonuçsuz dağılınırsa, bir sonraki COP’u tartışacak gezegen penceresi kalmayabilir.
Gerçeklik: Eşik aşıldı, siyaset gecikti
Mevsimler değişti. Dünya hızla ısınıyor; küresel sıcaklık rekorları kırılıyor. Seller, yangınlar, kuraklıklar olağan hale geldi.
Bilim insanları yorgun, gençler umutsuz; liderler hâlâ “kim suçlu, kim ödeyecek?” tartışmasında.
Bu artık bilim değil, liderlik ve ahlak meselesi. Ve tartışmanın tam merkezinde yine aynı isim var: Donald Trump.
Trump: İnkârın siyaseti
Trump, BM kürsüsünde “İklim krizi, dünyaya yapılmış en büyük aldatmacadır” diyerek yalnızca bilimi değil, kolektif aklı reddetti ve ABD’yi Paris Anlaşması’ndan ikinci kez çekti. Böylece Yemen ve Libya gibi onaylamayan ülkelerle aynı çizgiye düştü.
Bu tutum bir “inkâr”dan fazlası; Batı düzenine başkaldırı. İronik biçimde, karbon salımında Çin’den sonra ikinci olan ABD geri çekilirse, geri kalanlar oyunu yeniden kurma fırsatı yakalayabilir.
Trump’ın “enerji özgürlüğü” söylemi kulağa hoş gelse de ekonomik olarak anakronik: Fosil üretimi kısa vadede refah, uzun vadede yapısal kırılganlık üretir.
IEA’nın hesabı net: Temiz enerjiye yatırılan her 1 dolar, gelecekte yaklaşık 4 dolar güvenlik ve maliyet avantajı sağlar.
Sorun sistemin hantallığı; çözüm iş birliğini terk etmek değil, işleyişi dönüştürmek.
COP gerçeği: Söz çok, sonuç az
30 yıldır COP yapılıyor, ancak tablo utandırıcı: 1995’te 23,5 milyar ton olan küresel CO₂, bugün 38 milyar tonun üzerinde. Enerjinin yüzde 80’i hâlâ kömür–petrol–gaz. Demek ki mesele toplantı sayısı değil, sonuç üretme becerisi. COP30 bu kısır döngüyü kırmak zorunda.
Kültür savaşı: İnkârın sosyolojisi
İklim artık bilimden çok kimlik savaşına konu oluyor. Trump ve Avrupa’daki aşırı sağ, yeşil dönüşümü “küresel elit komplosu” diye etiketliyor. Bu retorik öfke devşiriyor ama gerçeği perdelemekten başka işe yaramıyor.
Oysa bedeli en ağır ödeyenler: çiftçiler, kıyı kentleri, göçmenler.
Gerçek basit: Gecikmenin bedeli, dönüşümün maliyetinden yüksektir.
Güç kayması: Avrupa yavaş, Asya hızlı
AB’nin Yeşil Mutabakatı savaş, enerji krizi ve resesyonla ivme kaybetti; hedefler öteleniyor, kömür geri dönüyor.
Asya ise hız kesmiyor:
• Çin güneş panelinin yüzde 80’ini, batarya hücresinin yüzde 70’ini üretiyor.
• Hindistan yeşil hidrojen diplomasisiyle Asya–Afrika hattında ağ kuruyor.
• Körfez petrol gelirlerini yenilenebilir ve karbon yakalamaya yatırıyor.