İngiliz askerlerin gözünden 110 yıl önceki Osmanlı zaferi Kut-ül Amare
Kut kuşatmasında yer alan İngiliz askerleri Onbaşı F.G. Ponting ve Er R.G. Hockaday, başlarından geçenleri 1963'te BBC'ye anlatmıştı

Kaynak, Fotosearch/Getty Images
Fotoğraf altı yazısı, Irak'taki Kut Kuşatması sırasında, 1916 yılı civarında hayvanların kesildiği yerde duran askerler.
-
- Yazan, BBC Dünya Servisi
- Unvan, Witness History Programı
-
27 Aralık 2025
-
Okuma süresi: 5 dk
Birinci Dünya Savaşı'nın tüm hızıyla sürdüğü 1915 yılının sonları. Britanya İmparatorluğu, Osmanlıların Körfez'deki İngiliz petrol kaynakları için bir tehdit oluşturduğuna inanıyordu. Ancak Basra şehrini ele geçirip petrol yataklarını güvence altına aldıktan sonra, İngilizler daha fazlasını istediler.
Hedefleri Bağdat'ı da ele geçirmekti. Bunun için Dicle Nehri boyunca iç kesimlere doğru ilerlemek üzere, Britanya Hint Ordusu'ndan 10.000 kişilik bir güç görevlendirildi.
Bağdat'a yaklaşık 40 kilometre kala, Tizpon harabelerinin yakınlarında daha büyük, müstahkem Osmanlı güçleriyle karşılaştılar.
Bu muharebede ve daha sonraki Kut kuşatmasında yer alan İngiliz askerleri Onbaşı F.G. Ponting ve Er R.G. Hockaday, başlarından geçenleri 1963'te BBC'ye anlatmıştı.
'Türkler iyi askerlerdi'
Hockaday, Selman-ı Pak muharebesi diye adlandırılan mücadeleyi şu sözlerle tanımlıyordu:
"Savaş alanı düzdü, ağaç görünmüyordu, ara ara çalılıklar vardı, sonra kum o kadar yumuşaktı ki ilerlemeyi zorlaştırıyordu. Yaklaşık 300 metre ilerledikten sonra ateş açtılar. Sanırım, onlardan daha çok kayıp verdik. Yarımız kadarı vurulmuştu ama Türklere şapka çıkartıyorum, Türkler iyi askerlerdi."
Bu yenilgi üzerine aylar önce ele geçirdikleri Kut kasabasına geri döndüler. Kut bugünkü Irak sınırları içinde ülkenin doğusunda yer alıyor.
Ancak Osmanlı Ordusu tarafından takip edildiler ve böylece tam 110 yıl önce, 27 Aralık'ta tarihe Kut-ül Amare Kuşatması diye geçecek muharebe başladı.

Kaynak, Central Press/Hulton Archive/Getty Images
Fotoğraf altı yazısı, I. Dünya Savaşı'nın Mezopotamya Seferi sırasında, Eylül 1915'te Irak'taki Kut şehrine doğru ilerleyen Osmanlı İmparatorluğu askerleri.
Ponting ve Hockaday, Kut kasabasında, daha sonra Kut soyadını alacak Halil Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu tarafından kuşatılan binlerce İngiliz ve Hint askeri ve kasaba sakinlerinin arasındaydı.
Onbaşı Ponting şöyle anlatıyor:
"Kut çok düz bir yerdi, tıpkı bir masa gibiydi ve siper kazmaya başlamamız gerekiyordu. Ertesi gün bize top ateşi açmaya başladılar ve siper kazmak zorunda kaldık. Her şeyi kullandılar, top ateşi, tüfek ateşi, makineli tüfek ateşi. Kut bir siperler labirentiydi."
Hockaday de kuşatmayı "Yerin altına indik ve neredeyse beş ay boyunca yer altında kaldık" diye özetliyor.
Kuşatma altındaki sefalet
Hockaday ayrıca kuşatma altındaki zorlu yaşamı da anlatıyordu.
"Su almak için Dicle Nehri'ne inmek zorundaydık ve yiyecek de çok azalmıştı. Tayınımız günlük 110 gram ekmek ve 700 gram yulaftı. Katırlar ve eşekler bizden daha iyi besleniyordu."
Sisir Sabadikari de Kut'taki gönüllü Hint askerlerinden biriydi. 1950'lerde anılarını yazdığı kitabı, King's College London'da akademisyen Dr. Shantau Das tarafından gün ışığına çıkarıldı.
Sabadikari "Mermi ve top mermileri çevremize dolu gibi yağıyordu. Birçok kişi öldü, birçoğu yaralandı. Her tarafta insan ve hayvan cesetleri vardı" diye yazmış ve şöyle devam etmişti:
"Çok sayıda yaralı siperlerin önündeki dikenli teller boyunca yatıyordu. Bazı siperlerde, dört veya beş ölü askerin uzuvları birbirine karışmış haldeydi. Türkler, Hintler, İngilizler, Gurkalar, hepsi bir aradaydı."
Onbaşı Ponting de kuşatmanın ilk iki ila üç ayında Osmanlı güçlerinin bombardımanla kendilerini Kut'tan çıkarmaya çalıştığını söylüyor ve "Her gece baskınlar düzenlediler ama püskürtmeyi başardık" diyor.

Kaynak, Getty Images
Fotoğraf altı yazısı, Kut'taki Osmanlı şehitliği
Ancak kasabadaki yiyecek stokları kısa sürede azalmaya, zaman geçtikçe insanlar zayıflamaya ve açlıktan ölmeye başladı.
Ponting durumu "Sonunda her gün 8 İngiliz ve 12 ila 16 kasaba sakini açlıktan ölüyordu" diye anlatıyor.
Er Hockaday de "Sonunda insanlar bıkmıştı. 'Neden teslim olmuyorsunuz?' diyorlardı. Biz de öyle diyorduk ama içten içe istemiyorduk" diye konuşuyor.
Kuşatmayı kırmak için Kut'a doğru savaşarak ilerlemek üzere kısa süre sonra ikinci bir Anglo-Hint kurtarma kuvveti gönderildi.
Hockaday "Kuvvetlerimizin bize ulaşmaya çalıştığını ve tüfeklerinin yansımasını gördük, silahların sesini duyduk ve tamam artık, kurtulduk dedik. Sonra aniden her şey sessizleşti" diyor.
Kurtarma kuvveti ilerleyemedi. Nisan 1916'ya gelindiğinde, beş aylık kuşatmanın ardından General Townsend teslim olmaktan başka çaresi olmadığına inanıyordu.
Ponting esir düştükten sonra olanları ise "28 Nisan'da, herkesin silahları ve teçhizatı imha etmesi emrini aldık. Sonra esir olacağımızı biliyorduk. Ertesi sabah yola çıktık ve bizi çöle götürdüler" diye anlatıyor.

Kaynak, Fotosearch/Getty Images
Fotoğraf altı yazısı, Kut kuşatmasını yarmak için gönderilen İngiliz ve Hint askerleri.
Bağdat'a yürüyüş
Açlık ve hastalıktan muzdarip Hintli ve İngiliz askerler, kavurucu sıcakta Bağdat'a kadar yürümek zorunda kaldılar.
"O zamanlar çok zayıftık ve elimizden geldiğince yürümeye çalıştık. Ama sürekli arkamızdaydılar ve "Haydi, yürüyün çabuk" diye bağırıp tüfekle arkanızdan vuruyorlardı" diyen Ponting şöyle devam ediyor:
"Birçok Arap köyünden geçtik ve sürekli bize ulaşmalarını engellemek için dörtnala aşağı yukarı gidip geliyorlardı. Bıçaklarını boğazlarına götürüp İngilizce "Bittiniz" diye bağırıyor ve tükürüyorlardı. Çok güçsüzdüm. Bağdat'a ulaştığımızda bir Arap kalabalığı vardı, bize çamur atıp tükürdüler.
"Yolda giderken bize taş atıyorlar, tükürüyorlar, vurmaya çalışıyorlardı. Pek popüler değildik. Orada oldukça zor günler geçirdik."
Hem Hint hem de İngiliz esirlerin çoğu daha sonra Irak'ın kuzeyine, hatta bazıları Türkiye'ye yürümeye zorlandı. Kut'ta esir alınanların sadece yarısı sağ kurtuldu.
Bağdat, ertesi yıl yeni bir bir İngiliz saldırısıyla sonunda düşse de, Kut'taki teslimiyet, İngiltere'nin Birinci Dünya Savaşı'nda yaşadığı felaketlerden biri olarak kabul edildi.
Osmanlı içinse, en nihayetinde kaybedilecek savaşta Çanakkale'yle birlikte alınan önemli zaferlerden biriydi.
Hatta Kut-ül Amare zaferi, 1952'ye kadar bayram olarak kutlandı ama NATO'ya girilmesinin ardından bu uygulamaya son verildi.