Kereviz korkusu nereden geliyor
Antik Yunan’dan Osmanlı mutfağına, şifa geleneğinden modern sofralara… Kereviz, önyargıları aşan aroması ve çok yönlü kullanımıyla mutfağın en kadim ama en yanlış anlaşılan sebzelerinden biri.
Kerevizin hikayesi, mutfaktan çok daha önce başlar. Antik Çağ metinlerinde, özellikle Homeros’un İlyada ve Odysseia destanlarında adı geçen bu bitki, o dönemlerde sazlık alanlarda yetişen yabani bir ottur. Rivayetlere göre, insanlar değil atlar tarafından rağbet görür. Bugün ise aynı bitki, köküyle, sapıyla, yaprağıyla ve tohumuyle mutfakların vazgeçilmezlerinden biridir. Üstelik maydanozgiller familyasına ait olması, onu sandığımızdan çok daha tanıdık kılar.
Yumru kök yapısıyla bilinen kerevizin her parçası tüketilebilir. Kökleri patatese göre daha serttir; bu nedenle satın alırken sert, ağır ve diri olmasına, yapraklarının solmamış ve canlı görünmesine dikkat edilmelidir. Yaprak ve saplar mutlaka bol suyla iyice yıkanmalı, toprak kalıntılarından arındırılmalıdır.
ÇORBALARIN GİZLİ KAHRAMANI
Kereviz, özellikle kış çorbalarına derinlik kazandıran bir sebzedir. Küp doğranmış kereviz kökleri; havuç, patates, soğan ve sarımsakla birlikte hafifçe kavrulup pişirildiğinde, püre haline getirilmeye son derece uygundur. Bir miktar krema ya da klasik bir terbiye ile tamamlanan kereviz çorbası, hem doyurucu hem de rafine bir lezzet sunar.

OSMANLI MUTFAĞINDAN MEYVELİ DOKUNUŞLAR
Sebze yemeklerine meyve eklemek, bugünün mutfağında halen şaşkınlık uyandırsa da Osmanlı mutfağında oldukça yaygındı. Kereviz, bu geleneğin en iyi örneklerinden biridir. Portakal suyu ile pişirilen kereviz, sebzenin keskin aromasını yumuşatır ve sofistike bir tat profili oluşturur. Bir kez denendiğinde vazgeçilmesi zor bir lezzettir.
Kereviz sapı, özellikle suyu yapılarak tüketildiğinde besin ve antioksidan değeri yüksek bir içeceğe dönüşür. Günümüzde bazı marketlerde yalnızca kereviz saplarının satılması, bu ilginin ne kadar arttığını gösterir. Düşük kalorili yapısı nedeniyle diyet listelerinde de sıkça yer alır.
Odatv.com