Londra’da parlayan efsane: Yunus Dalgıç
Türkiye’nin son yirmi yılını şekillendiren en çarpıcı olgulardan biri, görünmez ama etkili bir “sessiz göç” hikâyesi. Bu sadece bir beyin göçü değil; aynı zamanda bir hayal, umut ve aidiyet göçü. Elazığ ve Mersin kökenli bir ailenin çocuğu olan Yunus’un hikâyesi, kalıpların ve beklentilerin dışında bir yerde başlıyor.
Türkiye’nin son yirmi yılını şekillendiren en çarpıcı olgulardan biri, görünmez ama etkili bir “sessiz göç” hikâyesi. Bu sadece bir beyin göçü değil; aynı zamanda bir hayal, umut ve aidiyet göçü. Elazığ ve Mersin kökenli bir ailenin çocuğu olan Yunus’un hikâyesi, kalıpların ve beklentilerin dışında bir yerde başlıyor.
Kimi memleketinde karşılık bulamadığı yaratıcılığını valizine koyup yola çıkıyor, kimi ise nefes alabileceği yeni bir özgürlük alanı arıyor. İşte o göçmen ruhuyla yola çıkanlardan biri de Yunus Dalgıç. Onunki alışılmış kalıplara sığmayan ama tam da bu yüzden ilham veren bir hikâye.
Aidiyetten özgürlüğe, Mersin’den Londra’ya
Elazığ ve Mersin kökenli bir ailenin çocuğu olan Yunus’un hikâyesi, kalıpların ve beklentilerin dışında bir yerde başlıyor.
Onu tanıyan herkesin ortak bir gözlemi var: “Yunus hem zeki, hem güvenilir, hem de içten.”
Boyuyla, yürüyüşüyle dikkat çekse de asıl farkını yaratan iç dünyası: derin bir sezgi, anlatma tutkusu ve insanla bağ kurabilme becerisi.
Türkiye’de gazetecilikle başlayan kariyerinde, daha YouTube’un “ciddi medya” sayılmadığı yıllarda, çalıştığı gazeteye dijitalleşme ve içerik üretimi önerileri götürdü. Ama yenilikten korkan eski düzenin cevabı her zaman aynıydı: “Sen işine bak.”
Oysa Yunus başka bir şeyi hayal ediyordu. İçine sığamadığı o dar alandan çıkmak için yola koyuldu. Rotasını Londra’ya çevirdi. Ne onu bekleyen bir sahne vardı, ne de hazır bir alkış. Ama cebinde inatçı bir umut, kalbinde ise hiç durmayan bir hayal vardı.
Hayal kurma cesareti
Bugün Lemonade Comedy Club’ın kurucu ortağı olarak, Kuzey Londra’daki göçmen mahallelerinden Soho’nun çok kültürlü sahnelerine uzanan bir köprü kuruyor. Ama Yunus’un rolü sadece bir sahne açmakla sınırlı değil. O, sahnenin arkasındaki yaratıcı vizyonu kuran, içerik ve stratejiyi inşa eden bir yapımcı.
Bu sadece bir etkinlik değil; kimlik bunalımlarının mizaha, ayrımcılığın kahkahaya dönüştüğü bir ortak alan. Burada hem Türkiye’den gelen komedyenleri İngiliz seyircisiyle buluşturuyor, hem de İngiltere’de yetişen iki dilli Türk yetenekleri cesaretlendiriyor. Ülkede sadece Türkleri değil, Britanyalıları da güldürebilen yapımların altına imza atıyor. Çünkü Yunus artık usta bir hikâye kurucusu.
“Türkiye’de sahnede kendini küçümsersen insanlar seni ciddiye almaz.
Oysa İngiltere’de seyirci tam da bu tür alçakgönüllülüğü bekliyor” diyor.
Ne tam burada, ne tam orada
Göçmen olmak, her an biraz eksik, biraz fazla olmak demek. Ne tam buraya ait, ne de oraya. Bu duygu karmaşasını Yunus, “İki Eksik, İki Fazla” adlı podcast serisine dönüştürdü. Yapım ortağı ve arkadaşı Hayrullah Sevik (nam-ı diğer Harry) ile birlikte sordukları dört basit soru, aslında hayli derin:
“Hayatında eksik olan iki şey ne? Fazla olan iki şey ne?”
İşte bu sorularla başlayan sohbetler, mizahı bir yüzleşme biçimine dönüştürüyor. Çünkü Yunus’a göre gülmek sadece eğlenmek değil; anlamaya çalışmak, empati kurmak, denge bulmaktır.