Modern rock’ın yönünü belirleyen Radiohead Berlin’de sahneyi ve izleyiciyi baştan yarattı
Berlin’de bir Radiohead konserinden fazlası vardı. O gece, hastalıktan çıkmış bir solist ile müzik tarihine geçmiş bir grubun kaderini belirleyen iki kadın, modern rock’ın kurallarını yeniden yazdı.
Berlin’de bir Radiohead konserinden fazlası vardı. O gece, hastalıktan çıkmış bir solist ile müzik tarihine geçmiş bir grubun kaderini belirleyen iki kadın, modern rock’ın kurallarını yeniden yazdı.
13 Aralık 2025, 15:00 Güncelleme: 13 Aralık 2025, 16:12
Radiohead kışı atlatır ama yediği ayazı unutmaz. Oxfordlu Thom Yorke 57 yaşına gelmişti, yine de kuzey rüzgarlarına alışık değildi. Grip, Kopenhag konserlerini iptal ettirmişti. Sırada Berlin vardı. Aynı kader bu konserleri de bulacak mıydı? Neyse ki Yorke toparlandı ve müzik tarihinin en etkili gruplarından biri, Berlin sahnesine alışıldık olmayan bir başlangıç yaptı.
Performans, kelimenin tam anlamıyla bir kafesin içinden başladı. Ama bu, klasik bir sınır ya da kapanma metaforu değildi. Radiohead hiçbir zaman analog olanı olduğu gibi sunan bir grup olmadı; sesi de görüntüyü de elektronik bir filtreden geçirmeyi seçti. Berlin konserinde de görseller ham bırakılmadı. Grup üyelerinin görüntüleri dijital olarak işlenerek, yüksek estetik standartlarla sahneyi çevreleyen ekranlara yansıtıldı. Müzik kadar görsel dil de titizlikle kurgulanmıştı.
Yorke’un ağzını bıçak açmadı. Seyirciye tek kelime etmedi; selam, sabah, hoş geldiniz hak getireydi. Berlin’e dair bir söz dahi yoktu. Veda etmeden arka arkaya 25 şarkı çalıp gittiler. “Creep” yoktu. Yorke için bu şarkı çoktan geçmişte kalmıştı.
Radiohead’in bugünkü ağırlığını anlatmak için altı Grammy yeterli değil. Aradan 20 yıl geçtikten sonra Glastonbury’de yeniden headliner olmaları da tek başına açıklayıcı sayılmaz. Coldplay’den Muse’a, Keane’den Travis’e, Berlinli Moderat’a kadar pek çok grubun yönünü onlar belirledi. Kanye West ve Billie Eilish gibi isimler bile ilham kaynakları arasında Radiohead’i sayıyor.
Asıl kırılma noktası ise "Kid A" albümüydü. Rock ile elektronik müziğin birleştiği bu albüm, minimalist, melankolik ve son derece rafine bir elektronik rock evreni yarattı. Yorke, bu dönüşümün arkasındaki en güçlü etkiyi açıkça dile getirdi: Aphex Twin.
Radiohead, yıllarca elektronik makinelerin rüzgarını arkasına aldı. Fakat papaz her zaman pilav yemiyordu. Makineler bazen Kubrick’in "2001: A Space Odyssey" filmindeki gibi sahibinin sözünü dinlemiyordu. Berlin’de 12'nci şarkıda sekans üretici cihaz kontrolden çıktı. Ritimler dağıldı. Müzik bozuldu. Yorke’un tüm konser boyunca ağzından çıkan tek cümle, bu aksilikten sonra duyuldu: “Bu makineler öngörülemez.”

