Naden bazı insanlar daha az seçici
Renk, sadece tabağın estetiği değil; iştahın, tiksintinin ve cesaretin de anahtarı olabilir. Yeni araştırmalar, renk körü bireylerin yeni tatlara karşı daha az direnç gösterdiğini ortaya koyuyor.
Renk, yemeğin yalnızca estetik bir unsuru değildir. Aynı zamanda iştahı, güven duygusunu ve hatta tiksintiyi belirleyen güçlü bir sinyaldir. Psikoloji ve görsel algı alanında yapılan yeni araştırmalar, renk algısının yeme davranışlarımız üzerinde düşündüğümüzden çok daha derin bir etkisi olduğunu ortaya koyuyor.
Renk körlüğü olan bireylerin, özellikle erkeklerin, yeni yiyeceklere karşı daha az seçici olduğu gözlemlendi. Psikolog Isabel Gauthier ve ekibinin yürüttüğü çalışmalar, bu kişilerin “food neophobia” olarak bilinen, yeni yiyeceklere karşı duyulan güvensizlik ve kaçınma eğilimini daha düşük seviyede yaşadığını gösteriyor.


Araştırmanın çıkış noktası oldukça basit bir soruya dayanıyor: İnsanlar yiyecekleri tanımada ne kadar farklılık gösteriyor? Katılımcılardan benzer tabaklar arasından aynı yemeği eşleştirmeleri ya da “farklı olanı” bulmaları istendi. Sonuçlar çarpıcıydı. Seçici yiyiciler bu testlerde daha düşük performans gösterirken, yeni tatlara açık bireyler yiyecekleri daha kolay ayırt edebiliyordu.
Ancak asıl kırılma noktası renk devre dışı bırakıldığında ortaya çıktı. Aynı testler siyah-beyaz görsellerle tekrarlandığında, seçici yeme davranışı ile yiyecek tanıma becerisi arasındaki ilişki ortadan kayboldu. Yani renk yoksa, korku da yoktu.
Bu bulgu, renk algısının yiyeceklere yönelik duygusal tepkilerde belirleyici bir rol oynadığını düşündürüyor. Renk; tazelik, bozulma, güvenlik gibi sinyalleri taşıyor. Bu sinyaller bazı bireylerde iştah uyandırırken, bazılarında kaygıyı tetikliyor.
Araştırmacılar buradan yola çıkarak yeni bir hipotez geliştirdi: Renk körü bireyler, bu uyarıların bir kısmını algılamadıkları için yeni yiyeceklerden daha az korkuyor olabilir miydi? Yapılan anketler bu varsayımı doğruladı. Renk körü erkekler, hem yeni yiyeceklere karşı daha az dirençliydi hem de yiyecek tiksintisini daha düşük düzeyde bildiriyordu.
Bilim insanlarına göre bu durum, renk algısının duygusal tepkiyle doğrudan bağlantılı olmasından kaynaklanıyor. Renk azaldıkça, yiyeceğe yüklenen anlam da sadeleşiyor. Tabak daha az “tehditkâr” hale geliyor.
Bu bulgular yalnızca akademik bir merak konusu değil. Aşırı seçici yeme davranışının çocuklarda ve yetişkinlerde beslenme yetersizliklerine ve uzun vadede sağlık sorunlarına yol açabildiği biliniyor. Renk algısı ile duygusal tepki arasındaki bu bağ, gelecekte seçici yeme davranışlarına yönelik yeni müdahale yöntemlerinin de önünü açabilir.
Belki de mesele damakla değil, gözle başlıyor. Julia Child’ın siyah-beyazdan renge geçen mutfağında olduğu gibi, bazen bir yemeği iştah açıcı ya da itici kılan şey tadı değil, rengidir.
Odatv.com