Neden Kahve İçmeden Kendimize Gelemeyiz?
Kahve içeriğinde birçok bileşen bulundurur. Etkilerini özellikle içerisindeki kafein adlı molekül ile gösterir. Fakat herkese aynı kafeini aynı miktarda verdiğimizde aynı etkileri görmeyiz. Bunun sebebi genlerimizdir. Karaciğerimizde bulunan CYP1A2 adlı gen, kafeini ne kadar hızlı dolaşımımızdan uzaklaştırabildiğimizi belirleyen bir gendir.
Kahve, geçmiş yıllardan günümüze kadar gelmiş bir değerdir. Kahve içmeden önce atıştırılan öğüne kahvaltı denilmesi, renk olarak kahverenginin halen kullanılıyor olması günlük hayatta karşılaştığımız yaşayan kültürün bir kanıtıdır. Bu denli öneme sahip olan kahve ve etki mekanizmasını beraber öğrenelim.
Kahve, Arap asıllı bir sözcüktür. Kahve adının nereden geldiği hakkında çeşitli efsaneler vardır. Bunlardan biri, vatanı Habeşistan'da, kahve yetiştirilen bölgeye eskiden “Kaffa” denmiş olmasıdır. Zamanla Türkçeye dönüşen sözcük, dünyanın her yerinde “kahve”ye yakın bir sözcük olarak kullanılır.
Kahvenin Keşfi
Kahvenin ortaya çıkışı ile ilgili birbirinden farklı anlatılar olsa da pek çok kaynakta sözü edilen öykünün başlangıcı, kahvenin ilk defa keçiler tarafından keşfedilmiş olduğudur. İranlı çoban Kaldi, keçi ve deve sürülerinin garip bir ağacın meyvelerini yedikten sonra fazla canlılık gösterdiklerini, hatta keçilerin mehtapta dans ettiklerini görmüştür. Durumu keşişlerine aktardığında keşişler bu ağacın meyvesini merak etmiş ve bu meyveleri kaynatarak suyunu içtikten sonra benzer etkileri yaşamıştır. Böylece kahvenin, bugünkü bilinen anlamda olmasa da keşfi gerçekleştirilmiştir.

Özellikle Orta Doğu ve Arap yarımadasında etkileri sebebiyle yoğun tartışmalara sebep olan kahve, ilerleyen süreçte halk içerisinde epey popüler olmuş ve günün ilk öğününü, kahvaltıyı ortaya çıkarmıştır. İnsanlar uyandıklarında kahve içebilmek adına boş midelerini doldurabilmek için "kahvealtı" atıştırmalıklarını yapmışlar ve hemen akabinde kahvelere koşarak kahve içmişlerdir. Bu sebeple günün ilk öğünü olarak iştahlarımızı cezbeden kahvaltının ortaya çıkış amacını da kahveye bağlamamız yanlış olmayacaktır.
Kahve içeriğinde birçok bileşen bulundurur. Etkilerini özellikle içerisindeki kafein adlı molekül ile gösterir. Fakat herkese aynı kafeini aynı miktarda verdiğimizde aynı etkileri görmeyiz. Bunun sebebi genlerimizdir. Karaciğerimizde bulunan CYP1A2 adlı gen, kafeini ne kadar hızlı dolaşımımızdan uzaklaştırabildiğimizi belirleyen bir gendir. Kafein ne kadar uzun dolaşımda kalırsa o kadar “yan etki” oluşur, ne kadar hızlı vücuttan uzaklaştırılırsa negatif etkilerden o kadar az etkilenilir. DNA’nızda CYP1A2 genin hızlı formu varsa, karaciğeriniz kafeini vücudunuzdan hızla uzaklaştırabilecek, yavaş formu varsa kafeini işlemeniz 4 kat daha fazla zaman alacak, bu da birçok negatif etkiye sebep olacaktır.
Kafein gereğinden fazla tüketildiğinde de negatif etkiye neden olur. Bunlar; çarpıntı, mide rahatsızlığı, bağımlılık, yorgunluk, baş ağrısı, anksiyete (endişe, kaygı), konsantrasyon güçlüğü, tansiyon yüksekliği, depresif ruh hali ve daha kanıtlanmamış birçok etki bunlara eklenebilir. Günlük 300 mg’ın üzerinde kafein alımı kadınlarda osteoporozu tetiklemektedir. Bu yan etkilerinin dışında kafein; antienflamatuvar ilaçlarla, ağrı giderici, migreni tedavide ya da obeziteyi tedavide kullanılmaktadır.
