Neden servis sektöründe çalışacak insan bulamıyoruz?
Herkes “adam” arıyor... Oteller, restoranlar, kafeler... Garson, barmen, bulaşıkçı, temizlik elemanı, aşçı, komi... Neden servis sektöründe çalışacak insan bulamıyoruz? Sebep olağan şüpheli, hiçbir işi beğenmeyen Z kuşağı ve onların eski köye getirdiği yeni beklentiler mi? Düşük maaşlar mı? Çalışma saatleri mi? Yoksa sadece ektiklerimizi mi biçiyoruz?
Herkes “adam” arıyor... Oteller, restoranlar, kafeler... Garson, barmen, bulaşıkçı, temizlik elemanı, aşçı, komi... Neden servis sektöründe çalışacak insan bulamıyoruz? Sebep olağan şüpheli, hiçbir işi beğenmeyen Z kuşağı ve onların eski köye getirdiği yeni beklentiler mi? Düşük maaşlar mı? Çalışma saatleri mi? Yoksa sadece ektiklerimizi mi biçiyoruz?
Banu Kırmaz Forbes Türkiye için yazdı
11 Şubat 2025, 13:10 Güncelleme: 12 Şubat 2025, 08:44
Servis sektörü çalışanı bulmak hiçbir zaman kolay olmadı ama böylesine bir yokluğu sanırım hiç yaşamamıştık. 2024’te ayyuka çıkan bu büyük sıkıntı, görünen o ki 2025’te de büyüyerek devam edecek. Her ne kadar ülkemizde ve dünyada genç insanların alım gücünün düşmesi, barınma sıkıntısı, kentlerdeki konut krizi gibi problemleri olsa da, Türkiye’deki gençler bir de yüksek enflasyonla mücadele etmeye çalışıyor. Bu da kendilerini daha güvende hissettikleri bir yer arayışını beraberinde getiriyor. Fakat bu “güvensizlik” hissiyatının tohumlarını galiba pandemide ekmeye başladık. Pandemiyle birlikte benzeri görülmemiş bir şok yaşayan servis sektörünün verdiği ilk tepki ne oldu hatırlayalım: Kafa sayısını azaltmak. İsteyen tüm çalışanların kıdem tazminatını alıp gidebileceği kapılar sonsuza kadar açıldı. Kalan sağlarla ve Kısa Çalışma Ödenekleri ile idare edebilirdik. Fakat öngörülemeyen bir durum oldu. Bu kapılardan çıkanların çoğunluğu tecrübeli, iş bilgisi yüksek, misafirini çok iyi tanıyan, ve kabul edelim, vazgeçilmesi zor çalışanlardı. Bu deneyimli ve donanımlı çalışanlar, “pandemi sonrası nasıl olsa benzer bir pozisyon bulurum” diye düşünerek, uzun yıllardır birikmekte olan tazminatlarını hızlıca nakde çevirme fırsatını elbette ki kaçırmadılar. Geride çok genç ve çok tecrübesiz ekipleri bırakarak birer birer gemiyi terkettiler. Ancak terkedenler, sektörün ismi konmamış eğitimcileriydi aynı zamanda. Gençlere, “işi iş yaparken” öğretenlerdi. Daha da kötüsü, gemide kalanların eksik tecrübesini, kısmen de olsa kurum içi eğitimlerle telafi edebilmek mümkün iken, krizi fırsata çevirebileceklerini göremeyen yönetimler, eğitim departmanlarını da bu süreçte hızlıca kapattılar.
Gelin beraberce bu kararların sonuçlarına bakalım:
Geride kalan işgücü:
Bu yoklukta, henüz kendini dahi yönetemeyen genç çalışanlar, kendilerini bir anda ekip liderleri olarak buldular. Şef, müdür, hatta genel müdür pozisyonları bir anda hiç olmadığı kadar gençleşti. Genç yönetici olmak harika bir fırsat gibi gözükse de bir liderin saygınlığının her zaman bilgi ve tecrübesiyle sınandığı unutuldu ve ne yazık ki; bu sınav en acı şekillerde verildi. Bu deneyimsiz liderlerin takımlarında az sayıda kalan cevherler de ortalık toparlanmaya başlayınca yavaş yavaş alternatif aramaya başladılar ve bulmaları da çok uzun sürmedi.
