Tribünde değil, masada ve diplomasi sahasında: Türkiye artık oyun kurucu olmalı
Orta Doğu'da artan gerilimler sonrası açıklama ve notalarla yürütülen dış politika anlayışı artık iflas etmiş durumda. Türkiye, hem masada hem diplomasi sahasında çok yönlü, aktif ve sonuç odaklı bir anlayış ile hareket etmeli.
Orta Doğu'da artan gerilimler sonrası açıklama ve notalarla yürütülen dış politika anlayışı artık iflas etmiş durumda. Türkiye, hem masada hem diplomasi sahasında çok yönlü, aktif ve sonuç odaklı bir anlayış ile hareket etmeli.
14 Haziran 2025, 10:16 Güncelleme: 14 Haziran 2025, 11:27
Orta Doğu bir kez daha barut fıçısına dönüşmüş durumda.
13 Haziran 2025 gecesi İsrail’in İran’daki nükleer, askeri ve stratejik altyapıya yönelik gerçekleştirdiği geniş kapsamlı hava saldırılarıyla başlayan süreç, sadece iki ülke arasında sınırlı kalmadı. İran, ertesi sabah Şiraz, Tebriz ve Buşehr'den kalkan insansız hava araçları ve balistik füzelerle misilleme yaptı. Bölgedeki Amerikan üsleri alarm durumuna geçti, Körfez ülkeleri hava sahalarını geçici olarak kapattı.
Bu kriz, Soğuk Savaş’tan bu yana Orta Doğu'daki en büyük doğrudan devletlerarası çatışma riski olarak görülüyor.
Bu gelişmelerin gölgesinde Türkiye yalnızca coğrafi olarak değil, enerji güvenliği, ekonomi, savunma ve diplomatik dengeler açısından da merkeze oturuyor. Kriz yalnızca diplomatik notalarla, “endişe duyuyoruz” açıklamalarıyla geçiştirilemeyecek kadar derin.
Bugün olup bitenler yarın doğrudan Türkiye'nin sınırlarını, hatta iç politikasını etkileme potansiyeline sahip.
Artık pasif diplomasi yetmez
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanlığı’nın saldırıları “barbarca”, “uluslararası hukuka aykırı”, “bölge barışı için tehdit” olarak nitelemesi, geçmişteki benzer krizlerde olduğu gibi hızlı bir refleksi ortaya koyuyor.
Ancak çağ değişti. Bölgede artık sadece açıklama yapan değil, diplomaside sahaya inen, proaktif ve çok katmanlı diplomasi üreten, güç kullanan ülkeler etki alanı yaratabiliyor. Türkiye’nin “yüksek sesle konuşan ama eyleme geçmeyen” bir ülke olarak algılanması, bölgesel ve küresel güç projeksiyonunu zayıflatıyor.
Oysa Türkiye, 1 trilyon dolarlık ekonomisi, yıllık 350 milyar dolarlık dış ticaret hacmi, 50 milyar dolarlık savunma sanayi büyüklüğü ve 500 binden fazla profesyonel askeri gücüyle artık tribünlerde kalamaz. Bugün Türkiye, yalnızca bölgesel değil, küresel düzlemde de kriz yöneten, inisiyatif alan bir aktör olarak sahaya inmek zorundadır.
Hürmüz Boğazı ve enerji krizi: Türkiye için ulusal güvenlik riski
En ciddi tehditlerden biri enerji güvenliğinde kırılma riski.
İran Devrim Muhafızları'nın doğrudan açıklamaları ve bölgeye mayınlı sürat botlarının sevkiyatı, Hürmüz Boğazı'nın fiilen kapanma tehlikesini artırıyor. Bugün dünya petrol arzının yaklaşık yüzde 30’u, doğalgaz arzının ise yüzde 25’i bu boğazdan geçiyor.
