Uyuşturucu operasyonlarının sınırları ve hukuki dayanağı ne?
Türkiye son haftalarda kamuoyunca bilinen isimlerin karıştığı uyuşturucu operasyonları ile sarsılıyor. Peki, Türkiye'de uyuşturucu kullanımının sınırları ve bu operasyonların hukuki dayanağı ne?

Kaynak, İçişleri Bakanlığı
-
- Yazan, Fundanur Öztürk
- Unvan, BBC Türkçe
- Bildirdiği yer, Ankara
-
30 Aralık 2025, 11:36 +03
Güncelleme 3 saat önce
-
Okuma süresi: 5 dk
Türkiye son haftalarda kamuoyunca bilinen isimlerin karıştığı uyuşturucu operasyonları ile sarsılıyor.
Operasyonlar haber sunucularından iş dünyasının güçlü isimlerine, spor camiasından sanat dünyasına uzanan pek çok göz sektörü kapsayacak şekilde genişliyor.
BBC Türkçe'ye konuşan hukukçular, uyuşturucuyla ilgili suçların, bireysel kullanım dahil olmak üzere çok kapsamlı düzenlemelerle yasaklandığını ancak masumiyet karinesinin ihlal edilmemesi gerektiğini söylüyor.
Ankara Barosu Başkanı Avukat Mustafa Köroğlu, uyuşturucu ile mücadelenin, hukukun temel ilkelerini askıya alarak yürütülemeyeceğini belirtiyor:
"Kişinin henüz yargı önüne çıkmadan, hatta fiilin hukuki niteliği dahi kesinleşmeden ağır suç isnatlarıyla damgalanması ne toplum sağlığını korur ne de adaleti tesis eder.
"Ceza adaleti, korku ve varsayım üzerine değil; delil, ölçülülük ve masumiyet karinesi üzerine inşa edilmelidir.'
Uyuşturucu kullanma suçunun tanımı ve sınırları ne?
Türkiye'de uyuşturucu kullanmak, özendirmek ve ticari yapmak suçları için ayrı ayrı cezalar öngörülüyor.
Uyuşturucu kullanma suçu, kişinin uyuşturucu veya uyarıcı maddeyi kişisel kullanımı amacıyla satın alması, kabul etmesi, bulundurması ya da kullanmasını kapsıyor.
Başkalarının uyuşturucu kullanmasını kolaylaştırmak için mekân, imkân veya sistem sağlanması hâlinde özendirme suçu devreye giriyor.
Uyuşturucunun başkasına verilmesi, tedarik edilmesi veya dağıtılmasına ilişkin olguların baskın olduğu durumlarda ise sadece uyuşturucu ticareti suçu kapsamına giriyor.
Bu suçlar arasındaki ayrım ise kişinin amacı, eylemin sosyal fonksiyonu ve başkaları bakımından sağlanan somut katkı esas alınarak yapılıyor.
Türkiye'de uyuşturucu kullanma suçunda klasik cezalandırma yaklaşımı yerine, tedavi ve denetim esaslı özel bir yaptırım rejimi benimseniyor.
BBC Türkçe'ye konuşan Avukat Buğrahan Şahin, uyuşturucu kullanma suçu söz konusu olduğunda kişilerin cezalandırılması gereken bir suçlu değil, tedavi ve denetim altına alınması gereken bir kişi olarak görüldüğünü belirtiyor.
Bu suçtan dolayı başlatılan soruşturmalarda kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilerek denetimli serbestlik hükümleri uygulanıyor.
Ayrıca etkin pişmanlık hükümleriyle de bireyin topluma kazandırılması hedefleniyor.
Ancak bunlar sadece 'uyuşturucu kullanma' suçu için geçerli. Özendirme ve ticaret suçları devreye girdiğinde oldukça ağır cezalar öngörülüyor.
Ankara Barosu Başkanı Avukat Mustafa Köroğlu, uygulamada ciddi sorunların olduğunu söylüyor:
"En temel sorun, kullanma amacıyla bulundurma ile ticaret amacıyla bulundurma ayrımının net ve öngörülebilir ölçütlere dayanmamasıdır. Aynı miktar, aynı koşullar altında bir kişi açısından TCK 191 (uyuşturucu kullanma) kapsamında değerlendirilirken, bir başkası açısından TCK 188 (uyuşturucu ticareti) şüphesiyle çok daha ağır yaptırımlara konu olabilmektedir.
"Bu durum hukuki belirlilik ve eşitlik ilkesi bakımından ciddi sakıncalar doğurmaktadır. Ayrıca, kolluk aşamasında yapılan ilk nitelendirme çoğu zaman yargısal denetimden önce fiilen belirleyici hâle gelmekte; kişi, henüz suçun hukuki vasfı kesinleşmeden ağır bir suç isnadıyla karşı karşıya kalabilmektedir."
Ev içinde özel kullanım nasıl tanımlanıyor?
Türkiye'de uyuşturucu veya uyarıcı maddenin özel alanda, ev içinde ve kimseyle paylaşılmadan kullanılması da suç teşkil ediyor.
Şahin bu durumu, "Uyuşturucu kullanımının gizli veya başkalarına kapalı olması, fiili suç olmaktan çıkarmaz. Zira yasa, uyuşturucu kullanımını mekâna veya aleniyete bağlamamıştır' diyerek açıklıyor:
"Bu suç tipinde korunan hukuki değer yalnızca kamu düzeni değil, aynı zamanda kullanan kişinin bedensel ve ruhsal sağlığıdır. Bu nedenle uyuşturucu kullanımı özel hayat alanında gerçekleşse dahi cezai denetim dışında bırakılmamıştır."
Köroğlu ise 'Uyuşturucu madde kullanımı, nerede gerçekleşirse gerçekleşsin suçtur. Evde, özel alanda veya kamusal alanda yapılması suçun oluşumu bakımından fark yaratmaz' diyor, bu durumun nasıl tespit edildiği ve hangi fiillerle ilişkilendirildiği konusunun son derece önemli olduğunu belirtiyor:
"Sorun şu ki çoğu zaman maddi delilden ziyade varsayımlara dayandırılmaktadır. Evde bulunan miktar, paketleme biçimi, dijital materyaller veya soyut ihbarlar üzerinden satış şüphesi oluşturulmakta; kişi, henüz somut bir satış fiili olmaksızın ağır suçlamalarla karşı karşıya kalabilmektedir.
"Bu yaklaşım, masumiyet karinesi ile bağdaşmadığı gibi, ceza hukukunun temel ilkelerinden olan 'Şüpheden sanık yararlanır' ilkesi hakkın özüne dokunur mahiyette zarar görmektedir."

Kaynak, İçişleri Bakanlığı
Fotoğraf altı yazısı, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, bu yılın ilk 11 ayında polis bölgesinde uyuşturucuya yönelik düzenlenen operasyonlarda 35 bin kişinin tutuklandığını, 30 ton uyuşturucu madde ve 108 milyon adet uyuşturucu hap ele geçirildiğini söyledi.
Uyuşturucuya özendirme ve uyuşturucu kullanımı için yer ve imkân sağlama suçlarında ise ayrı hükümler uygulanıyor.
Örneğin, uyuşturucu kullanma suçunun oluşabilmesi için 'uyuşturucuya özendirme' şartı aranmıyor.
Buna karşın uyuşturucu kullanımını alenen öven, teşvik, normalleştiren ya da çekici gösteren durumlar halinde, kişinin bizzat uyuşturucu kullanıp kullanmadığından bağımsız olarak ayrı bir suç oluşuyor.
Yer ve imkân sağlama suçunda ise uyuşturucu kullanımını başkaları için kolaylaştırmaya yönelik eylemlerin varlığına bakılıyor.
Uyuşturucu kullanılmasını kolaylaştırmak amacıyla başkalarına özel bir yer sağlamak, donanım veya malzeme temin etmek ya da kullanımı güvenli, rahat veya gizli hâle getirecek imkânlar sunmak bu kapsamda değerlendiriliyor.
Peki, bir kişinin evine davet ettiği misafirlerinin uyuşturucu kullanması durumu hukuken nasıl değerlendiriliyor?
Avukat Şahin, aynı evin içerisinde birlikte kullanım hâllerinin doğrudan 'yer ve imkân sağlama' suçunu oluşturmayacağını söylüyor:
"Asıl belirleyici olan, failin 'kolaylaştırma amacıyla' hareket ederek mekânı veya imkânları adeta bir kullanım ortamına dönüştürmesi, yani kullanım için bilinçli bir düzen kurmasıdır.
"Örneğin bir evin, işyerinin veya başka bir mekânın özellikle uyuşturucu kullanımı için tahsis edilmesi, bu amaçla kişilerin düzenli olarak çağrılması, ortamın hazırlanması ya da yakalanma riskini azaltacak şekilde organize edilmesi hâllerinde yer ve imkân sağlama suçundan söz edilir."
Ticaret unsuru nasıl belirleniyor?
Uyuşturucu imal ve ticareti suçu ise maddenin satılması, satışa arz edilmesi, başkasına verilmesi, tedarik edilmesi, dağıtılması, sevk veya nakledilmesi fiillerini kapsıyor.
Avukat Şahin, uyuşturucunun satış veya ticaret şüphesi söz konusu olduğunda hukuki nitelendirmenin kökten değişeceğini söylüyor:
"Satış şüphesi bulunan dosyalarda hukuki tartışma, artık 'kullanma' veya 'kolaylaştırma' değil, ticari faaliyet olup olmadığı ekseninde yürütülür ve fail açısından çok daha ağır sonuçlar doğurur.
"Kamu sağlığı bakımından en ağır yaptırımları öngören suç tipidir ve burada belirleyici olan, failin uyuşturucu maddeyle başkalarına yönelik bir dolaşım veya temin ilişkisi kurup kurmadığıdır."
Şahin, satış şüphesi doğduğunda maddenin miktarı, paketlenme şekli, ele geçirildiği yer, para hareketleri, dijital veriler ve fiilin sürekliliği gibi unsurların değerlendirildiğini belirtiyor.
Kişisel kullanım sınırlarının aşılması hâlinde ise kişinin tedavisine odaklanan denetimli serbestlik rejimi uygulanmıyor ve doğrudan ağır hapis cezası gündeme geliyor.
'Masumiyet karinesi zedeleniyor'
Uyuşturucu soruşturması geçiren pek çok ünlü isim, itibarlarının sarsıldığını ve masumiyet karinesinin kamuoyu nezdinden ihlal edildiğini savundu.
İlgili yasalarda yer alan arama, el koyma, iletişimin denetlenmesi gibi koruma tedbirler yetkilerinin, hâkim kararı ve ölçülülük ilkesi ile sınırlandırıldığını belirtiyor.
Köroğlu ise uygulamada, özellikle "uyuşturucuyla mücadele" söylemi altında, bu tedbirlerin olağanlaştırıldığı ve istisna olmaktan çıktığını belirtiyor:
"Operasyonların kamuoyuna sunuluş biçimi dahi, henüz yargılama başlamadan kişileri suçlu ilan eden bir dil içermektedir.
"Bu durum açıkça şunu göstermektedir: Mevcut yasal düzenleme kadar, hatta belki daha fazla, uygulama pratiği masumiyet karinesini zedelemektedir.
"Ceza hukuku, suçla mücadele adına önleyici cezalandırma aracına dönüştüğünde; hukuk devleti ilkesi yara alır, adalete duyulan güven sarsılır."
Operasyonların hukuki altyapısı ne?
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada, "kamuoyunca tanınan kişilerin uyuşturucu ve uyarıcı madde kullandığına dair makul şüphe oluştuğu" ifadesine yer veriliyor.
Avukat Şahin, makul şüphenin oluşabilmesi için ihbar, tanık anlatımı, teknik takip verileri, açık kaynak araştırmaları, sosyal çevre bağlantıları veya başka bir soruşturma dosyasından elde edilen bilgiler gibi unsurların birlikte değerlendirildiğini belirtiyor.
Makul şüphenin oluşması durumunda ise arama, el koyma, gözaltı gibi koruma tedbirlerinin uygulanmasını mümkün kılıyor.
Avukat Şahin'e göre, uyuşturucu suçlarının kamusal tehlike suçu olarak düzenlenmesi ve ceza muhakemesinin makul şüphe üzerine harekete geçebilen yapısı, bu operasyonların hukuki temelini oluşturuyor:
"Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanma fiili, failin kimliği veya toplumsal statüsünden bağımsız olarak suç sayıldığından, kamuoyunda tanınmış kişiler bakımından da aynı normlar geçerlidir. Özel hayat veya ünlü olma hali, ceza sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.
"Ceza muhakemesi hukuku açısından ise Cumhuriyet savcısının soruşturma başlatabilmesi için kesin delil değil, makul şüphe yeterlidir. Nitekim CMK sistemi, suç işlendiğine dair somut emarelerin varlığı hâlinde savcılığa resen soruşturma yetkisi tanımaktadır."
Şahin, ayrıca uyuşturucu suçlarının yalnızca bireyin kendisini ilgilendiren fiiller olarak değil, kamunun sağlığını tehdit eden suçlar olarak kabul edildiğini belirtiyor:
"Devletin bu alanda pozitif yükümlülüğü bulunduğu hem TCK sistematiğinde hem de Anayasa Mahkemesi içtihadında açıkça vurgulanmıştır.
"Bu nedenle savcılık makamları, özellikle kamuoyunda etkisi yüksek olan kişiler bakımından, uyuşturucu kullanımının normalleştirilmesi veya özendirilmesi riskini de gözeterek daha görünür ve kapsamlı soruşturma yöntemlerine başvurabilmektedir."