Yunanistan’ın yeni savunma doktrini arayışı: Kendisini topuğundan vurabilir
Yunanistan’ın adaları silahlandırma adımları ve Türkiye’yi “birincil tehdit” olarak tanımlayan yeni savunma doktrini, uluslararası hukuk ve NATO dengeleri açısından bölgesel istikrarı zayıflatan, Ege’deki kırılgan güvenlik mimarisini daha da riskli hâle getiren bir tablo oluşturuyor.
Yunanistan’ın adaları silahlandırma adımları ve Türkiye’yi “birincil tehdit” olarak tanımlayan yeni savunma doktrini, uluslararası hukuk ve NATO dengeleri açısından bölgesel istikrarı zayıflatan, Ege’deki kırılgan güvenlik mimarisini daha da riskli hâle getiren bir tablo oluşturuyor.
Dışişlerindeki mesleki kariyerime NATO dairesinde başladığım günleri hâlâ hatırlıyorum.
Türkiye ile Yunanistan arasındaki bitmek bilmeyen çekişmeler yüzünden Atlantik İttifakı’nın altyapı planlarının nasıl kilitlendiğine defalarca şahit oldum.
Sonraki yıllarda gerek Türkiye’de gerek uluslararası arenada güvenlik meselelerine kafa yoran biri olarak, Atina’nın son dönemde açıkladığı yeni savunma doktrinini izlerken yalnızca askerî bir teknik dönüşüm görmüyorum. Bunun arkasında bir psikoloji, bir korku ve biraz da yanlış yönlendirilmiş bir özgüven seziyorum.
Yunanistan Savunma Bakanı, son konuşmalarında Türkiye’yi doğrudan “esas tehdit” ilan ediyor. Cambridge’de konuşmacı olarak yer aldığım Yunan–İngiliz zirvesinde de aynı sert söylemi sürdürdü. Bizatihi dinledim kendisini.
Adaların ağır silahlarla tahkim edilmesinden, yeni füze sistemleri yerleştirilmesinden ve savunma mimarisinin tamamen değişmesinden söz etti.
Dinlerken içimden hep şu cümle geçti: “Keşke komşumuz kendine böylesine ağır yükler bindirmese; çünkü bu yaklaşım bumerang gibi dönüp yine Yunanistan’ın menfaatlerini vuracak.”
Hiçbir ülke burnunun dibindeki adaların ağır silahlarla donatılmasını kabullenmez. Bu yalnızca Türkiye’ye özgü bir refleks değildir. Amerika, Küba’nın militarize edilmesine nasıl tahammül etmediyse; Britanya, Fransa’nın Kanal adalarını tahkim etmesine izin vermez; Japonya, Rus adaları çevresinde militarizasyona göz yummaz; Çin’in Güney Çin Denizi’ndeki hassasiyetini zaten biliyoruz.
Coğrafya gücü belirler; en yakın tehdit her zaman en tehlikeli olandır.
Atina’nın niyeti anlaşılır; yöntemi yanlış
Yunanistan’ın kendini daha güvende hissetme çabasını küçümsememek gerekir. Tarihsel kırılganlıklar, Kıbrıs’ın yarattığı travma, Ege’deki zaman zaman tırmanan gerginlikler, ekonomik dalgalanmalar…
Tüm bunlar Atina’nın güvenlik algısını derinden etkiliyor.
Fakat güvenlik isteyen bir ülkenin doğru stratejiyi seçmesi gerekir.
Bugün Yunanistan’ın attığı adımlar —ABD’ye yeni üsler açmak, Fransa ve İsrail’le savunma anlaşmalarını genişletmek, adaları militarize etmek— bölgeyi sakinleştirmiyor; aksine daha kırılgan hâle getiriyor.
Çünkü Yunanistan adaları silahlandırdıkça Türkiye’nin güvenlik refleksi sertleşiyor.
ABD üsleri çoğaldıkça Ankara’nın stratejik kaygıları artıyor.
Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi dışlayan ittifak arayışları ise zaten yumuşama sürecinde olan ilişkileri dinamitleme riski taşıyor.
Ve çok açık bir gerçek var: Bu ülkelerin hiçbiri —retorik düzeyde konuşsalar bile— Yunanistan için Türkiye ile sıcak bir çatışmaya girmez.